ND ve PASOK - Azınlıkça [PDF]

Jun 14, 2013 - Dünyanın birçok başkentinde yüzyıllar öncesinden kalan ev, konak ve mabet hatta sokakların öylece koruma

9 downloads 45 Views 3MB Size

Recommend Stories


Komponen Sistem Rantai Pasok [PDF]
materi kuliah mengenai studi manajemen rantai pasok (Supply Chain Management ) sumber ...

products and services nd services nd services nd services nd services nd services and services nd
You have to expect things of yourself before you can do them. Michael Jordan

ND
There are only two mistakes one can make along the road to truth; not going all the way, and not starting.

nd al nd k l
I want to sing like the birds sing, not worrying about who hears or what they think. Rumi

Rantai Pasok Tembakau Indonesia
I want to sing like the birds sing, not worrying about who hears or what they think. Rumi

ХМ-4421-ХХХ-ND ХМ-4424-ХХХ-ND ХМ-4425-ХХХ-ND ХМ-4426-ХХХ-ND
Courage doesn't always roar. Sometimes courage is the quiet voice at the end of the day saying, "I will

ND-CP
Your big opportunity may be right where you are now. Napoleon Hill

ND-DVR100
Courage doesn't always roar. Sometimes courage is the quiet voice at the end of the day saying, "I will

akcia nd
And you? When will you begin that long journey into yourself? Rumi

manajemen rantai pasok agroindustri
Ego says, "Once everything falls into place, I'll feel peace." Spirit says "Find your peace, and then

Idea Transcript


azınlıkça

ΤΕΥΧΟΣ 76 SAYI 76 ΙΟΥΝΙΟΣ 2013 HAZİRAN 2013 ΤΙΜΗ 3€ FİYATI 3€

BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ w w w . a z i n l i k c a . n e t ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ

Papandreou’dan acı itiraf Τα «ΛΑΘΗ» ΤΟΥ ΕΡΝΤΟΓΑΝ

76

İşsizlik Batı Trakya gençlerini tütüne yönlendiriyor Ο ΙΣΛΑΜΙΣΜΟΣ, Η ΒΛΑΣΦΗΜΙΑ ΚΑΤΑ ΤΟΥ ΙΣΛΑΜ!

N D v e PA S O K

YOLA DEVAM EDİYOR YENİ KABİNE KURULDU

twitter: @azinlikca

Azınlıkça 76’yı dijital ortamda okumak için cep telefonunuza barkodu okutun:

Azınlıkça

1

AZINLIKÇA BU AY

Azınlıkça76 BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ HAZİRAN 2013 YIL: 10 SAYI: 76 Azınlıkça Online www.azinlikca.net Twitter: @azinlikca ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ ΙΟΥΝΙΟΣ 2013 ΕΤΟΣ: 10 NO:76 SAHİBİ-SORUMLUSU ΙΔΙΟΚΤΗΤΗΣ-ΕΚΔΟΤΗΣΔΙΕΥΘΥΝΤΗΣ EVREN DEDE GENEL KOORDİNATÖR ΓΕΝΙΚΟΣ ΣΥΝΤΟΝΙΣΤΗΣ AYDIN BOSTANCI YAYIN YÖNETMENİ ΣΥΜΒΟΥΛΟΣ ΕΚΔΟΣΗΣ İBRAM ONSUNOĞLU

İbram Onsunoğlu

Fatih Nazifoğlu

Geçtiğimiz günlerde Gümülcine’nin tarihi binalarından Tsanaklion’un restorasyon çalışmalarına 2013 yılı içerisinde başlanacağı açıklandı. İçişleri Bakanı ve Rodop ND milletvekili Evripidis Stilyanidis ile Gümülcine Belediye Başkanı Yorgos Petridis Tsanaklio binasını birlikte ziyaret ederek zamanla oluşan tahribatı yerinde incelediler. Stilyanidis tarihi binanın restorasyonu için 2 milyon 763 bin Euro’luk bir finansmanı onayladığını ve yıl içerisinde çalışmalara başlanacağını açıkladı.

Kültür Bakanlığı, şair Kostantinos Kavafis’in (1863- 1933) doğumunun 150. ve ölümünün 70. yılı münasebetiyle 2013’ü “Kavafis Yılı” olarak ilan etti. Etti etmesine de, ekonomik bunalım her tarafı kasıp kavurduğu için, beklenen anma etkinlikleri gelmedi. Boşluğu kısmen özel sektör doldurdu, basın, gazete ve dergiler, tiyatro ve müzik toplulukları vs. Biz de Azınlıkça olarak karınca kararınca bir katkıda bulunalım dedik.

Batı Trakya’da da durum pek farklı değil aslında. Azınlık medyasının en genç mensuplarından biri olarak, şu ana kadar basın yaşantımda onlarca kınama okuduğumu hatırlarım. Ancak, sayısızca yanlışa imza atan ne azınlık siyasetçilerimizden ne de basınımızdan şöyle ciddi özür veya hata kabullenme açıklamalarına pek rastlamış değiliz. Hatta göz göre göre yalan söyleyen ve iftira atanlar bile “çamur at izi kalsın” mantığıyla hareket edebilmekte, görülmemiş pişkinliklere imza atabilmektedir.

Tarihi miras ve empati

Kavafis Yılı Münasebetiyle

Mea Culpa

İNTERNET SORUMLUSU FATİH NAZİFOĞLU

BU SAYIDA YAZARLAR Aydın Bostancı Dimostenis Yağcıoğlu Evren Dede Fatih Nazifoğlu Γιώργος Δούδος Herkül Millas İbram Onsunoğlu ADRES Anemonis 12 69100 Komotini - Greece e-mail: [email protected] Tel: +30 6944749374 Fax: +30 25310 63345 ΕΤΗΣΙΕΣ ΣΥΝΔΡΟΜΕΣ Ιδιώτες. : 36 € Τραπεζες, Οργανισμοί: 98 € Ν.Π.Δ.Δ, Α.Ε: 98 € Δήμοι: 98 € Euro Κοινότητες: 72 €

2

Aydın Bostancı

Azınlıkça

İçindekiler 4 6 14 15 16 18 21 23 25 28 30 33 34 36 38 39

Tarihi miras ve empati Aydın Bostancı 2013 Kavafis Yılı Münasebetiyle İbram Onsunoğlu Konstantinos Kavafis’in yaşamı Hükümet Türkiye’deki Gezi Parkı’na nasıl baktı? Evren Dede Mea culpa Fatih Nazifoğlu İstanbul Rum Azınlığı’nın Değişmekte Olan Karakteri Dimostenis Yağcıoğlu Bıkkınlığa Çare Herkül Millas Τα «λάθη» του Ερντογάν Ηρακλής Μήλλας Ο ΙΣΛΑΜΙΣΜΟΣ, Η ΒΛΑΣΦΗΜΙΑ ΚΑΤΑ ΤΟΥ ΙΣΛΑΜ! Γιώργος Δούδος İşsizlik Batı Trakya gençlerini tütüne yönlendiriyor Abdülhalim Dede’nin halleri!.. Bölgede 19 okul kapatılıyor Medrese-i Hayriye’de mezuniyet töreni gerçekleştirildi Celal Bayar Lisesi’nde mezuniyet töreni gerçekleştirildi Papandreou’dan acı itiraf Yeni kabine açıklandı. ND ve PASOK yola devam ediyor

AZINLIKÇA - BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ - ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ www.azinlikca.net

Yeni kabine sonrası beklentiler Başbakan Antonis Samaras’ın Yunanistan Devlet Radyo ve Televizyon Kurumu ERT’i kapatması ile başlayan siyasi kriz, DİMAR Partisi’nin hükümetten ayrılmasıyla sonuçlandı. İki hafta süren ERT krizi aslında derslerle dolu. ERT’in yeni bir kurum yapılandırılmadan kapatılması hukuken doğru değildi, zaten Danıştay da bu yönde karar karar alarak hukuki zemini göstermiş oldu. Öte yandan ERT’in köhnemiş sisteminin devam ettirilmemesi de doğru bir karardı, zaten neredeyse bütün siyasi partiler ERT’in modernize edilmesi konusunda hemfikir. SYRIZA’nın anamuhalefet partisi olarak ERT’in kapatılmasına karşı çıkması partinin ideolojik söylemiyle uyumlu bir tavırdı. SYRIZA bu süreçte kendi seçmeninin beklentileri doğrultusunda hareket etti, dolayısıyla doğru olanı yaptı. Hükümet kanadına gelince, işin gerçeği, ND, PASOK ve DİMAR partileri de ERT krizi patlak verdiğinde kendi siyasi görüşleri çerçevesinde düzgün bir tavır sergilediler. Köhnemiş ERT’in kapatılması konusunda siyasî inisiyatifi üstlenen ND lideri ve Başbakan Samaras, masrafı küçülmüş, personeli az, ayakları üzerine basabilen ve yılların biriktirdiği sorunları taşımayan yeni bir kamu kurumu istiyordu. ERT’in yaşamına son vermeden bu yeni kurumun oluşturulamayacağının farkındaydı. Ve verdiği talimatla ERT’i kapattı. ERT’in kapatılması karşısında hükümetin diğer ortakları PASOK ve DİMAR’ın gösterdikleri tepkiler de haklıydı. Neticede ND lideri hükümetin diğer ortaklarının fikrini almadan ve “anayasaya aykırı olarak” ERT’i kapatmıştı. Tepki gösterdiler, ERT’in bu şekilde kapatılamayacağını dile getirdiler. Koalisyonlar, özü gereği farklı düşüncelere sahip partilerin ortak paydalarda bir araya gelmelerini zorunlu kılar. Hükümeti oluşturan ND, PASOK ve DİMAR partileri de en nihayetinde uzlaşmak zorundaydılar. ERT krizi yüzünden üç partinin lideri üç defa bir araya geldiler. Sonunda uzlaşmaları beklenirken, DİMAR partisi hükümetten çekildi. DİMAR’ın çekilmesinin ardından ND ve PASOK partileri daha fazla birbirlerine yakınlaştılar. Kurulan yeni kabinede ND partisinden 30, PASOK partisinden 11 siyasetçi yer alıyor. Yaşananlara baktığımızda, kimin haklı veya kimin haksız olduğunun gerçekte pek bir önemi yok. Herkesin isteği ve beklentisi, küçük siyasi çıkarların bir kenara bırakılarak ekonomik kalkınmanın sağlanması.

editör Azınlıkça

3

Genç Bakış Aydın Bostancı

[email protected] Twitter: @AydinbostanciBT

Tarihi miras ve empati

Geçtiğimiz günlerde Gümülcine’nin tarihi binalarından Tsanaklion’un restorasyon çalışmalarına 2013 yılı içerisinde başlanacağı açıklandı. İçişleri Bakanı ve Rodop ND milletvekili Evripidis Stilyanidis ile Gümülcine Belediye Başkanı Yorgos Petridis Tsanaklio binasını birlikte ziyaret ederek tarihî binadaki zamanla oluşan tahribatı yerinde incelediler. İçişleri Bakanı ve aynı zamanda Rodop milletvekili olan Evripidis Stilyanidis tarihi binanın restorasyonu için 2 milyon 763 bin Euro’luk bir finansmanı onayladığını ve yıl içerisinde çalışmalara 4

Azınlıkça



Ülkemizdeki tarihi miras gün geçtikçe yok olup gidiyor ve maalesef toplum olarak buna karşı duyarsız kalıyoruz.

başlanacağını açıkladı. Ekonomik kriz döneminde bu gibi gelişmeleri görmek insanı umutlandırıyor. Bundan yaklaşık üç yıl önce Dimetoka’daki tarihi Beyazıt Camii’nin restorasyonu için yine İçişleri Bakanlığı tarafından ciddi bir rakam ayrıldığı açıklanmıştı. Çalışmaların öteden beri ilerlediğini duyuyoruz. Her zaman söylenir, bir ülke tarihi mirasına ne kadar çok sahip çıkıyorsa o derece ilerlermiş demektir. Tarihi mirasa kültürel ve dinsel farklılıklar gözetilerek yaklaşmak aptal-

lık ve cahillikten öte bir şey değildir. Fakat maalesef çoğu zaman sözde gelişmiş toplumlar bile bu girdaptan kendini kurtaramıyor. Çoğu insan ülkesinin tarih ve kültür mirasına, sahip olduğu dinsel ve kültürel kimlik penceresiyle yaklaşıyor. Benden olmayan benim değil dercesine. Hâlbuki insanlık medeniyeti ortak değerlere dayanıyor. Dinler de öyle. Farklılıkları ayrıştıran sadece insanların yaklaşım tarzlarından başka bir şey değil. Hiç şüphesiz burada empatinin önemini büyük. Yani kendini başkasının yerine koyabilmek ve karşındakini daha kolay anlayabilmek. Empati kurabildiğiniz zaman yaklaşım tarzınız da buna göre değişebiliyor. Geçenlerde sevgili dostum Evren Dede twitter hesabından “Yunanistan ziyaretinde harap Osmanlı eserlerine hayıflanıp Türkiye’ye döndüğünde Osmanlı eserlerinin yüzüne bakmayan tipler tanıyorum” dedi. Gerçekten de doğru bir tespit. Aynısı bazı Yunanlılar için de geçerli. Yunanistan’ın her bir köşesinde yer alan Kiliseleri görmezden gelip Türkiye’ye gittiğinde Kilise arayan ve birden Bizanslılığını hatırlayan Yunanlılar var, aynen Yunanistan’da Osmanlılığını hatırlayan Türkler gibi. İşin vahim tarafı bunu söylediğiniz zaman ise her iki taraf ta bunu kabul etmez. Hatta kabul etmek şöyle dursun, dünyanın en çok tarihine sahip çıkan milletleri olduğunu bile öne sürebilirler. Hâlbuki tarihi, dini ve kültürel mirasa karşı olan duyarlılık bu kadar basit olmamalı. Sadece geçmişle övünmekle tarihe sahip çıkılmıyor. Bu duyarlılık insanın gündelik yaşamının bir parçası haline gelmeli, adeta bir yaşam tarzı olmalı, aynen bazı milletlerde olduğu gibi. Dünyanın birçok başkentinde yüzyıllar öncesinden kalan ev, konak ve mabet hatta sokakların öylece koruma altına alındığını görüyoruz. Hatta tarihi koruma altına alınan bu bölgelerde araç ile dolaşmak bile yasak, Londra ve Paris’in eski tarihi semtlerinde var olan uygulama buna örnek teşkil edebilir. Ne gariptir ki çoğu kez tarih ve kültürüne sahip çıktığını iddia eden gerek Yunanistan gerekse de Türkiye’de böyle bir uygulamaya rastlamak mümkün değil. Hatta rastlamak bir yana, nerede tarihi bir bina tarihi bir konak veya mabet varsa yıkılıp yerine apartmanlar dikiliyor. Sit alanı ilan edilmişse bile bir yangın çıkartılarak imarın önü bile açılabiliyor. Selanik’in tarihi Yalılar Caddesinde yer alan ve her biri ayrı bir mimari değere sahip olan tarihi konak ve yalıların birçoğu kat karşılığı apartman yapılmak üzere yıkıldı. Geriye kalan bir kaç yalı ise kamuya ait olduğundan ötürü yıkımdan kurtuldu. Benzer yıkımlar Kavala, Serez, Volos, Yanya ve Yunanistan’ın birçok şehrinde sorumsuz ve bilinçsiz bir şekilde gerçekleştirildi. Hem de mülk sahiplerinin bizzat kendileri tarafından. Devletin mülkiyetine geçmiş olanlar ise harap vaziyette olsalar bile hiç olmazsa yıkımdan kurtuldular. Avrupa Birliği tarafından tarihi mirasın korunması yönünde ciddi sübvansiyonlar uygulamaya konuldu. İskeçe’deki Eski Şehir konakları, Karaferye’deki Musevi konakları ve Kavala ile Florina’daki

bazı konaklar AB’nin destek fonları ile yenilenerek tarihi mirasa yeniden kazandırıldı. Fakat bütün bunlar elbette yeterli değil, ülkemizdeki tarihi miras gün geçtikçe yok olup gidiyor ve maalesef toplum olarak buna karşı duyarsız kalıyoruz. Bu ilgisizliği yaşanan ekonomik ve toplumsal buhranla bağlantılamak yanlış olur. Zira ekonomik kriz’in çok öncesinde de durum farklı değildi. Türkiye’de de benzer bir durumun yaşandığını söylemek mümkün. Her ne kadar son dönemde Vakıflar Genel Müdürlüğü eski eserlere yönelik yoğun bir yenileme çalışması başlatmış olsa da, vakıf statüsünde bulunmayan birçok tarihi eser kaderine terk edilmiş bir şekilde bekliyor. Ülkemiz Yunanistan’da ise yenileme ve restorasyon programına alınan bir çok eserde yürütülen çalışmalar tamamlanamadan yıllarca devam ediyor. Bir program bitiyor bir diğer program başlıyor yenileme çalışmaları kaplumbağa hızıyla ilerleyebildiği kadar ilerliyor. Bunu bir çok eserin restorasyon çalışmasında görmek mümkün, hatta bazen Yunanistan’ın Drahmi döneminden kalma restorasyon çalışmalarına bile kolaylıkla rastlayabilirsiniz, zira çalışmaların hangi tarihte ve bütçesini gösteren tabelalarda Euro yerine Drahmi sayıları var ve hala o dönemden bu yana çalışmalarin devam ettiğini görebiliyorsunuz. Yazımın başında bahsettiğim Gümülcine’deki Tsanaklion binasının restorasyonuna 2013 yılı içerisinde başlanacağını duyduğum zaman ne kadar hızlı hareket ediliyor diye şaşırdım doğrusu, meğerse restorasyon programı 2007-2013 Avrupa İşletme Programına dahil edilmiş, ve 2013’ün sonunda program tamamlandığından ötürü onaylanan 2 milyon 763 bin Euro’nun elden gitmemesi için acele ediliyor, eğer çalışmalar yıl içinde başlamazsa onaylanan parada uçup gidecek. Dolayısıyla şaşkınlığımı gidermem de kısa süre sürdü tabii. Umarız Tsanaklion binasını yenileme çalışmaları bir başka destek programına lüzum kalmadan zamanında tamamlanarak şehrimizin tarihi mirasına kazandırılır. Bu hepimizin temennisi, bekleyip göreceğiz. * Azınlıkça

5

Denge İbram Onsunoğlu [email protected]

2013 Kavafis Yılı Münasebetiyle

Kültür Bakanlığı, şair Kostantinos Kavafis’in (1863- 1933) doğumunun 150. ve ölümünün 70. yılı münasebetiyle 2013’ü “Kavafis Yılı” olarak ilan etti. Etti etmesine de, ekonomik bunalım her tarafı kasıp kavurduğu için, beklenen anma etkinlikleri gelmedi. Boşluğu kısmen özel sektör doldurdu, basın, gazete ve dergiler, tiyatro ve müzik toplulukları vs. Biz de Azınlıkça olarak karınca kararınca bir katkıda bulunalım dedik. Bu satırların yazarı, Kavafis ile, Yunanistan’daki her öğrenci gibi, okul sıralarında Yunan dili ve edebiyatı dersinde tanışmıştır, “İthaki” şiiriyle. Sonra, belleğimde kalan, Sabahattin Galip’le bir iki kez Kavafis’i tartışmışlığımız var, 1970’li yıllardı. Sabahattin abiyi, söze başlarken. “Çok kıvrak bir Yunanlı şair vardır, Kavafis...” dediğini anımsarım. O yıllarda Kavafis’in birkaç şiirini Türkçe6

Azınlıkça



Bu satırların yazarı, Kavafis’le, Yunanistan’daki her öğrenci gibi, okul sıralarında Yunan dili ve edebiyatı dersinde tanışmıştır, “İthaki” şiiriyle.

ye çevirmeye çalıştım. Çok sonraları, Şafak dergisinde yazmaya başladığım zaman, orada, şairin tümü 154 tane olan şiirlerinden yarısına yakın bir bölümünün Türkçe çevirilerini yayımladım. Bu arada daha o zaman, yani bundan 10 yıl önce, tüm şiirlerinin Türkçe çevirilerini de tamamladım. Onları kitaplaştırmak aklımdan geçmedi değil, ama o kadar ve kaldı. Çeviriler, kütüphanemdeki bir klasörde duruyordu. Aşağıdaki şiirleri aktarmak için o klasörü yıllar sonra yerinden indirdim. Kavafis’in edebi kişiliğiyle ilgili birkaç söz: Kavafis, küçük şiirler yazan ve az verimli bir şair olmasına rağmen, Yeni Yunan şairlerinden gündemden düşmeyen belki de tek isimdir veya en sık anımsanan şairdir, yalnızca Yunanistan da değil, aynı zamanda dünya çapında. Bunu, şiirlerin-



Kavafis, küçük şiirler yazan ve az verimli bir şair olmasına rağmen, Yeni Yunan şairlerinden gündemden düşmeyen belki de tek isimdir veya en sık anımsanan şairdir, yalnızca Yunanistan da değil, aynı zamanda dünya çapında. Bunu, şiirlerindeki özdeyişlerine borçludur.

deki özdeyişlerine borçludur. Bu açıdan, aralarında hiçbir benzerlik olmamasına rağmen, bana Türk şairlerinden Orhan Veli Kanık’ı anımsatır. O da az ve öz yazmıştır ve küçük şiirlerindeki özdeyişleriyle sık sık gündeme gelir. Kavafis’in şiirlerini tarihi-mitolojik şiirler, erotik şiirler ve diğerleri diye tasnif etmek mümkündür. Şiirlerinin yarısından çoğu tarihidir, yani konuları tarihten olaylar ve kişilerdir, Kavafis, tarihi şiir yapan, şiire dönüştüren şair olarak çığır açmıştır. Dünyaca ününü bu özgünlüğüne borçludur. Azınlıkça

7

ΑΠΟΛΕΙΠΕΙΝ Ο ΘΕΟΣ ΑΝΤΩΝΙΟΝ TANRI ANTONİUS’U TERK EDİNCE Konstantinos Kavafis Ansızın geceyarısı duyulduğu zaman görünmeyen topluluğun geçtiği şahane musikilerle, seslerleartık gerileyen talihine, başarısızlığa uğrayan işlerine, yaşamının hep birer yanılgıya çıkan planlarına, hiç yerinme boşuna. Çoktandır hazırlanmış olarak, cesur olarak veda et ona, uzaklaşan İskenderiye’ye. Sakın aldanıp ta, rüya imiş, kulaklarım yanılmış deme tenezzül etme böyle boş umutlara. Çoktandır hazırlanmış olarak, cesur olarak, böyle bir kente nail olan sana yakışırcasına pencereye kararlı adımlarla yaklaş, ve duygusallıkla dinle, ancak korkakların yakarış ve yakınmalarıyla değil, son bir zevk olarak sesleri, gizli topluğun şahane çalgılarını, ve veda et ona, kaybetmekte olduğun İskenderiye ye,

Açıklamalar: Şair, Marcus Antonius’un İskenderiye’de intihar etmezden önceki son dakikalarını hayal etmektedir, Antonius, limandan hareket etmiş bir gemi gibi uzaklaşan İskenderiye’yi pencereden seyre dalmıştır. Tarihi olaylar şunlardır: Mısır kraliçesi Kleopatra ile Romalı asi kumandan Antonius’un filosu, Preveze açıklarında Aktium’da Octavianus yönetimindeki Roma filosuna yenilmiştir (İ.Ö 31). Bu yenilgi, Antonius ile Kleopatra’nın sonu demektir. İki aşık ve müttefik İskenderiye’ye dönerler. Kleopatra’nın Roma’dan bağımsız bir Mısır krallığı kurma planları suya düşmüştür. Oktavianus, İskenderiye’yi kuşatır. Antonius ile Kleopatra intihar ederler. (İ.Ö. 30) Şiirin başlığı, Plutarkhos’un “Antonius’un Yaşamı” başlıklı kitabından alınmıştır. Plutarkhos’un yazdığına göre, Octavianus buyruğundaki Roma ordularının İskenderiye’ye girmesinden bir gün önce geceleyin sokaklardan geçen görünmeyen bir topluluktan çalgı ve şarkı sesleri duyulur. Halk tarafından bu işaret, tanrı Dionysos’un alayıyla birlikte Antonius’u terkettiği şeklinde yorumlanır.

8

Azınlıkça

ΟΣΟ ΜΠΟΡΕΙΣ YAPABİLDİĞİNCE Konstantinos Kavafis

Yaşamını istediğin gibi kuramıyorsan, hiç olmazsa şuna çalış yapabildiğince: rezil etme onu insanlarla fazla senli benli olarak, fazla gitgeller ve konuşmalarla. Rezil etme bari getirip götürerek ve teşhir ederek, ilişkilerin ve dostlukların her günkü anlamsızlığında, Kahrı çekilmez bir yabancı gibi oluncaya dek.

Azınlıkça

9

ΕΝ ΣΠΑΡΤΗ SPARTA’DA Konstantinos Kavafis

Bilemiyordu kral Kleomenes, cesaret edemiyordubilemiyordu böyle bir sözü nasıl söyleyeceğini annesine: Ptolemaios’un şart koştuğunu anlaşmalarının güvencesi olarak onun da Mısır’a gönderilip mahfuz tutulmasını; çok küçük düşürücü ve yakışıksız bir şey. Ve hep anlatmaya gidiyor; hep tereddüt ediyordu. Ve hep söylemeye başlıyor; hep duraksıyordu. Fakat anlamıştı o şahane kadın (zaten ilgili bazı söylentiler duymuştu), ve açıklaması için onu yüreklendiriyordu. Ve gülüp, elbette gideceğini söyledi. Ve üstelik seviniyordu ihtiyarlığında Sparta’ya hâlâ yararlı olabileceği için. Küçük düşmeye gelince - önemsemiyordu ki. Sparta’nın gururunu kavrayacak yetenekte değildi elbette bir dünkü Lagides; dolayısıyla şartı da gerçekte küçük düşüremezdi onun gibi seçkin Hanımefendiyi; Sparta kralının annesini.

Açıklamalar: Bir zamanların güçlü kent devleti Sparta’nın çöküş yıllarıdır. Gelişmelere ayak uyduramamış, kendini yenileyememiş ve yavaş yavaş zayıf düşmüştür. İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarına doğru Sparta’nın askeri gücü 1.000 savaşçıdan çok değildir. İ.Ö. 236’da tahta çıkan Kleomenes, devletin köhne yapısını değiştirmeyi tasarlar. Fakat bu arada bir yandan Mora’da yeni oluşturan Akhaia Konfederasyonu, öbür yandan Makedonya, Sparta’yı tehdit etmektedir. Kleomenes, Mısır kralı 3. Ptolemaios Lagides’ten askeri yardım ister. Ptolemaios, yardım etmeyi kabul eder, ancak bazı şartlar koşar. Kleomenes’in çocuklarının ve annesi Kratisikleia’nın İskenderiye’ye rehine olarak gönderilmelerini talep eder. (Ayrıca bkz 146 No’lu ve “Gel , ey Lakedaimon kralı” başlıklı şiir ve ilgili açıklamalar) 10

Azınlıkça

ΙΘΑΚΗ İTHAKA Konstantinos Kavafis

İthaka’ye gitmek için yola koyulduğunda, yolun uzun olmasını dile, serüvenlerle dolu, bilgilerle dolu. Laistrygonlardan ve Kykloplardan, öfkeli Poseidon’dan korkma, böylelerini yolunda asla bulmayacaksın, yüceyse düşüncen, seçkin duygularsa ruhuna ve bedenine işleyen. Laistrygonlara ve Kykloplara zalim Poseidon’a rastlamayacaksın, onları gönlünde taşımıyorsan, dikmezse onları önüne gönlün. Yolun uzun olmasını dile. Yaz sabahları çok olsun o ne kıvanç, ne sevinçle bilinmedik limanlara gireceğin; Fenike ticarethanelerinde durup, iyi mallar elde et, sedefler ve mercanlar, kehribarlar ve abanozlar, ve mestedici kokular her çeşidinden, elinden geldiğince daha çok mestedici kokular;

Mısır kentlerinin çoğuna uğra, öğren de öğren bilgilerden. Aklında her zaman İthaka olsun. Görevindir oraya varmak senin. Ancak hiç sıkıştırma yolculuğu. Uzun yıllar sürsün daha iyi; ve artık yaşlanmış olarak adaya yanaş, yolda kazandıklarından zengin olarak, beklemeden İthaka’nın sana servet vermesini. İthaka sana güzel yolculuğu verdi. O olmasaydı yola çıkamayacaktın Sana başka vereceği yok artık. Yoksul bulsan da onu, İthaka seni aldatmadı. Böyle bilge olmuşken, bunca deneyiminle, İthakaların ne demek olduğunu zaten anlamışsındır.

Açıklamalar: Homeros’un (Odysseia) destanı, İthaka adasının kralı Odysseus’un Truva savaşından sonra deniz yoluyla yurduna dönerken başından geçen serüvenleri anlatır. Odysseus’un dönüş yolculuğu yıllar sürer. Fırtınalara yakalanır, denizlerde dolaşır, birçok adalara çıkar, tehlikeler atlatır, görülmedik serüvenler yaşar. Bu arada tüm yoldaşlarını ve gemilerini yitirir ve sonunda tek başına İthaka’ya ulaşır. Bu yolculuk sırasında Odysseus ve arkadaşları, Laistrigonların ülkesi olan bir adaya varırlar. Bunlar yamyam devlerdir. Bu korkunç varlıklarla çarpışmalarda Odysseus, yoldaşlarından pek çoğunu ve on iki gemisinden on birini yitirir. Bir başka serüven, tek gözlü devler olan Kyklopların yaşadığı ülkede geçer. Odysseus, bir Kyklopu öldürerek oradan kaçmayı başarır. Bu arada deniz tanrısı Poseidon, öteden beri Odysseus’a karşı kin beslemektedir. Önüne hep engeller çıkarır ve onu denizde boğmak ister. Azınlıkça

11

ΕΠΕΣΤΡΕΦΕ GERİ DÖN Konstantinos Kavafis

Sık sık geri dön de al beni, Sevgili duyu dön de al beniUyanıp ta anıları bedenin, eski istek kanda dolaşınca yeniden dudaklar ve cilt anımsayıp ta, hissedince ellerin sanki yine dokunduğunu. Sık sık geri dön de al beni geceleri, dudaklar ve cilt anımsadıkça…

ΘΥΜΗΣΟΥ, ΣΩΜΑ… ANIMSA, BEDEN… Konstantinos Kavafis

Beden, anımsa, Yalnız nice sevildiğini değil, Yalnız uzandığın yatakları değil, o istekleri de gözlerde senin için açıkça parıldayan, seste titreyen -ve bir rastgele engelin vazgeçirdiği. Şimdi tümü artık geçmişte kalmışken, sanki kendini o isteklere de vermişsin gibi -nasıl parıldardı, anımsa, sana bakan gözlerde; nasıl titrerdi seste, senin için, anımsa, beden.

12

Azınlıkça

ΕΝ ΤΩ ΜΗΝΙ ΑΘΥΡ HAT-HOR AYINDA Konstantinos Kavafis

Güçlükle okuyorum eski taşta. “Ya R(a)b İsa Mesih”. Bir “Ru(h)unu” seçiyorum. “Hat-Hor ayında” “Leukio(s) ve(f )at etti”. Yaşının anıldığı yerde “Öl(dü)ğü yaş”, Kappa Zeta göstriyorki genç vefat etmiş. Silinenler arasında gördüğüm “B(u) İskenderiyeli”. Sonra üç satır iyice parçalanmış; ama kimi sözleri çıkartıyorum“gözy(a)şlarımız”, “acımız” gibi, ardından yine “gözyaşları”, ve “(b)iz (d)ostlarına yas”. Çok sevilmiş gibi görünüyor bana Leukios. Hat-Hor ayında vefat etmiş Leukios.

Açıklamalar: Hat-Hor: Mısır tanrıçası. Hat-Hor’un birçok nitelikleri varmış. Aşk ve şehvet tanrıçası olduğundan başka, ölenlerin ruhlarını da o yönlendirirmiş. Eski Mısır takviminde Ekimin sonuyla Kasımı kapsayan dönem, “Hat-Hor ayı” olarak bu tanrıçanın adıyla anılır. Kappa Zeta (kz): (Yunan abecesinin harfleri sayı olarak kullanıldığında) 25. Şiirde, Hristiyan olmuş Leukios adındaki bir Mısırlı gencin, Hz. İsa ile birlikte tanrıça Hat-Hor’a da saygı sunarak, geleneksel putperestliği unutmadığı ima edilmektedir.

Azınlıkça

13

Konstantinos Kavafis’in yaşamı 1863 baharında İskenderiye`de doğdu. 1850 yılında Mısır`a yerleşen İstanbul-Yeniköy kökenli Pedros Kavafis ile Harikleya Fotiyadi`nin dokuzuncu çocuğuydu. Kavafis 7 yaşındayken babasını kaybetti (1870). Babası arkasında eski sıhhatli günlerine nazaran pek bir şey bırakmadı. Aile 2 yıl sonra 1872`de İngiltere`ye gitti. Konstantinos, eğitimini burada sürdürdü. Babadan kalan şirket 1876 bunalımı sonrasında, erkek kardeşlerin de tecrübesizliğinin etkisiyle batınca aile 1880 yılında İskenderiye`ye geri döndü. Kavafis İstanbul’da yaşadığı 1882-1885 yıllarında, Bizans ve Helen tarihini inceledi, demotiki olarak bilinen halk dilini burada tanıdı. İskenderiye’ye döndükten sonra Su İşleri Bakanlığı’nda uzun yıllar kâtiplik yapmış, İskenderiye Borsası’nda simsar olarak çalışmıştır. Ömrünün son yıllarında gırtlak kanserine yakalanan Kavafis 29 Nisan 1933’de İskenderiye’de yalnızlık içinde ölmüştür. İlk şiirleri 1903’te Yunanistan’da yayımlandı. Bir yıl sonra 14 şiirden oluşan ilk kitabını çıkardı. 1907’de Nea Zoi (Yeni Hayat) adlı edebiyat dergisinin çevresinde toplanan genç sanatçılarla ilişki kurdu. 1910’da birinci kitabını 12 şiir ekleyerek yeniden yayımladı. 1911’den ölümüne dek şiirlerini dergilerde yayımlayan Kavafis’in 154 şiiri toplu olarak 1935’te yayımlanabildi. Bütün şiirleri

14

Azınlıkça

1963’te gün yüzü görebildi. En önemli şiirlerini 40 yaşından sonra yayımladığı için kendisini “yaşlılığın şairi” olarak nitelendirmiştir. Kavafis konularının çok büyük bir bölümünü tarihten almıştır. Onun asıl ilgi alanı olan Helenistik dönem ve Bizans, bir kahramanlar çağı değil, karmakarışık olaylar, nedensiz gibi görülen savaşlar, uydu krallıklar, sürgün edilmiş kukla krallar, politik dalgalar, kıskanç, tutkulu sanatçılar çağıdır. Doludizgin bir cinsellik bu örgünün dokusuna işlenmiştir. *

Vitrin Evren Dede

[email protected] Twitter: @evrendede

Hükümet, Türkiye’deki Gezi Parkı’na nasıl baktı? Taksim Gezi Parkı eylemi Yunanistan’da da çok yakından takip ediliyor. Ulusal gazeteler ve televizyon kanalları her gün Gezi Parkı’nı haber yapıyor, köşe yazarları eylemin nedenlerini ve neler olabileceğini analiz ediyorlar. Aslında bütün dünyada gündem olan Gezi Parkı eylemleriyle ilgili Yunanistan’da da bu kadar üzerinde durulmasının çeşitli nedenleri var. Ekonomik krizin başlamasıyla birlikte Yunanlıların sokaklara döküldükleri ve büyük çaplı protesto gösterilerinin düzenlendiği, şiddet olaylarının yaşandığı dönemin üzerinden pek zaman geçmedi. Dolayısıyla Türkiye’deki Gezi Parkı direnişinin nedeni, ekonomik kriz, işten çıkartmalar veya maaşların düşürülmesi gibi etkenler olmasa da, Yunanlılar kendi yaşadıkları yakın dönemdeki protesto gösterileri ile ister istemez bağlantı kuruyorlar. Yunan basını Başbakan Erdoğan’ı “sultan” olarak gösteriyor ve Gezi Parkı’ndaki tavrını eleştiriyor. Yunanlılar da, Gezi Parkı olaylarını “AK Parti hükümetinin tutucu tavrına karşı yaşanan sosyal patlama” olarak görüyorlar. Ancak Yunanistan’ın son üç yıldır yaşadığı ekonomik kaos ve şiddete neden olan protesto eylemlerinin Yunan halkının Türkiye’deki Gezi Parkı eylemlerine bakışında çok önemli bir etkisi olduğu da aşikâr. Zaten zihinlerde oluşan bu paralellik neticesinde Gezi Parkı şekilleniyor. Neredeyse bütün kesimler direnişi ve eylemleri desteklerken, çoğunlukla devlet yetkililerinden oluşan bir kesim ise Gezi Parkı eylemini haklı bulmakla birlikte, oluşan eylemlerin Yunanistan’da da devlet karşıtı protestoları tetiklemesinden ve Türkiye’de Türk-Yunan ilişkilerindeki

sükuneti bozabilecek bir derin yönetimin Türkiye’de iktidara gelmesinden çekiniyor. Dolayısıyla Yunan devlet yetkilileri, Gezi Parkı’nı analiz ederken bölgesel değerlendirmeler yapıyor ve geleceğe bakarak Türk-Yunan ilişkilerinde sükunetin devam edeceği, Avrupa yanlısı bir AK Parti iktidarını destekliyor. Ayrıca Gezi Parkı eylemlerinin Yunanistan’da olası eylemleri tetikleyebileceği endişesi de Yunan hükümetinin Gezi Parkı’na olan dikkatini artıyor. Bütün bu denklemler göz önüne alınarak Yunan Dışişleri Bakanı Avramopulos ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Tsiaras’ın açıklamaları değerlendirildiğinde, söylenecek şey şu: Masum Gezi Parkı direnişçilerinin taleplerini haklı bulan Yunanistan hükümeti, Türkiye hükümetinden Gezi Parkı direnişçileriyle müzakere etmesini, Avrupa değerleri çerçevesinde işi tatlıya bağlamasını istiyor. Ancak diğer taraftan da, bölgesel istikrarı bozabilecek derin yapıların (Ergenekon vd) Gezi Parkı direnişini kullanarak AK Parti hükümetini devirmesine ve dolayısıyla da bütün bir bölgeyi kaosa sürükleyecek ve elbette mevcut TürkYunan ilişkilerini ters yüz edebilecek kirli oyunlara da karşı çıkıyor. Aslında Yunanistan’daki anamuhalefet SYRIZA partisi de benzer bir yaklaşım sergiliyor. Gezi Parkı direnişine açıkça destek veren ve Yunanistan’da çeşitli eylemler düzenleyen SYRIZA partisinin de derdi, derin güçlerin Türkiye’yi kaosa sürüklemesi değil. SYRIZA’nın derdi, Türkiye’deki sol grupların Türk hükümetinin “katı ve tutucu baskısından azad” edilmesi, bir anlamda sol görüşlülere de nefes alanlarının oluşturulması. AGOS gazetesi 14.6.2013

Azınlıkça

15

Perspektif Fatih Nazifoğlu

[email protected] Twitter: @fatifnazifoglu

Mea culpa “Mea culpa”yı bilmeyenlere anlatmak, bilenlere hatırlatmak istedim sadece. Bizde de bir gün “Mea culpa” diyebilecek birileri çıkar mı? Bilemiyorum...

Mea culpa (kulpa okunur) “benim hatam” demektir. Katolik Kilisesi’nde günah çıkarma dualarında kullanılır. Latince kökenli bu tabire daha güçlü bir vurgu yapılmak istendiğinde “Mea culpa” yerine “Mea maxima culpa” yani “Benim büyük hatam” ifadesi kullanılır. Dinî terminoloji dışında özellikle yabancı basının çok sevdiği bu terim siyasette ise bir nevi özeleştiri anlamında kullanılır. Ünlü siyasetçiler de yaptıkları yanlışları kabul etmek istediklerinde bu tabire başvurmuşlardır. Mesela Yunanistan’ın en ünlü başbakanlarından merhum Andrea Papandreu yine dönemin Türkiye Başbakanı merhum Turgut Özal ile Davos’ta yaptıkları görüşme sonrasında Kıbrıs konusunun rafa kaldırılması konusunda anlaştıklarını söylemiş, daha sonra “Kıbrıs konusunun rafa kaldırılmadığını Özal’la görüşmelerinin ana konusunun Kıbrıs sorunu olduğunu” ifade etmiş. 6 Haziran 1988 tarihinde parlamentoda Nea Di16

Azınlıkça



Hatta göz göre göre yalan söyleyen ve iftira atanlar bile “çamur at izi kalsın” mantığıyla hareket edebilmekte ve rahatlıkla görülmemiş pişkinliklere imza atabilmektedir. Birçok yerde olduğu gibi bizde de makbul olan “kıvırmaktır”!



Batı Trakya’da da durum pek farklı değil aslında. Azınlık medyasının en genç mensuplarından biri olarak, şu ana kadar basın yaşantımda onlarca kınama okuduğumu hatırlarım. Ancak, sayısızca yanlışa imza atan ne azınlık siyasetçilerimizden ne de basınımızdan şöyle ciddi özür veya hata kabullenme açıklamalarına pek rastlamış değiliz.

mokratia Partisi’nden Konstandinos Mitsotakis ile yaptıkları tartışmada hatasını kabul ederek “Mea culpa sizi memnun eder mi?” diye sormuş ve “Ben kitapları rafa kaldırdığımda, tekrar indiririm de” diye de ilave etmiş. 2008 yılında partisinin parlamento grubuna hitap eden dönemin Başbakanı Kostas Karamanlis de Vatopedi Manastırı skandalıyla ilgili açıklamalarında her ne kadar Latince “mea culpa” demese de “Bu yanlışı kimseye mal edemem. Yanlış benimdir” diyerek kendi “mea culpa”sını dile getirmişti. “Özür dilerim” veya “hata ettim” ifadeleri ikişer kelimeden oluşur. Ama söylemesi o kadar zordur ki... İki kelime olmasına rağmen öyle kolayca ağızdan çıkıvermez. Sektör her ne olursa olsun hatalarını kabul edebilmek ve alenen bunu ilan edebilmek, her babayiğidin harcı değildir. Dünya siyaset arenasına da göz attığınızda durum pek farklı değildir. Bazı liderlerin dudaklarından önemli konularda dökülecek “mea culpa” büyük olayları ön-

leyecekken, yanlışta diretmek olayları çıkmaza ve yokuşa sürüklediğine şahit olmuşuzdur. Gurur ve kibir her nedense özeleştiriye izin vermez. Bunun örneklerini ne çok eski geçmişte ne de çok uzaklarda aramaya gerek yok... Devletlerin, toplumun belirli kesimlerine karşı işledikleri haksızlıklara karşı da “mea culpa”lara rastlamak pek mümkün değildir. Birçok durumda daha sonra izlenen politikalarla yanlışlar düzeltilmeye ve onarılmaya çalışılmışsa da, yanlışta ısrar edilen durumlar da önemsenmeyecek kadar çoktur. Batı Trakya’da da durum pek farklı değil aslında. Azınlık medyasının en genç mensuplarından biri olarak, şu ana kadar basın yaşantımda onlarca kınama okuduğumu hatırlarım. Ancak, sayısızca yanlışa imza atan ne azınlık siyasetçilerimizden ne de basınımızdan şöyle ciddi özür veya hata kabullenme açıklamalarına pek rastlamış değiliz. Hatta göz göre göre yalan söyleyen ve iftira atanlar bile “çamur at izi kalsın” mantığıyla hareket edebilmekte ve rahatlıkla görülmemiş pişkinliklere imza atabilmektedir. Birçok yerde olduğu gibi bizde de makbul olan “kıvırmaktır”. Gurur ve ego zirvededir her zaman. Kimse hatasını kabullenmez, kabullenmek istemez. Eleştiriyi severiz ama ve lakin iş eleştirilmeye ve özeleştiriye gelince durum değişir. “Mea culpa”yı bilmeyenlere anlatmak bilenlere hatırlatmak istedim sadece. Bizde de bir gün “Mea culpa” diyebilecek birileri çıkar mı? Bilemiyorum. Ama ben bu ayki yazımı, birçok kez son ana kadar yazımı bekleyen ve benim yüzümden dergiyi geciktiren editöre seslenerek bitirmek istiyorum: Mea culpa!

Kısa kısa cümlelerle: ERT’in ekranlarının aniden kararması! ERT geçici süreliğine yeniden ister çalışsın ister çalışmasın, Hükümet ortakları ortak çözümde ister uzlaşsın ister uzlaşmasın, Yerine kurulacak yeni devlet radyo-televizyonu ister daha iyi olsun ister olmasın, Kapatılma kararı ister son derece reformist ve cesur sayılsın ister sayılmasın, Aniden, öylece, bir gecede ERT’in ekranlarının kararması düne kadar ERT’e küfredenlerin bile içine sınmadı...

Azınlıkça

17

Paradoks Dimostenis Yağcıoğlu

[email protected] Twitter: @dimoyagcioglu

İstanbul Rum Azınlığı’nın Değişmekte Olan Karakteri Atina’da, geçtiğimiz Mayıs ayının 25’inde, “İstanbul Rumlarının Evrensel Federasyonu” (OIOMKΩ) ile benim de yönetim kurulu üyesi olduğum “Bize Göre Doğu’yu İnceleme Cemiyeti”nin (Εταιρεία Μελετών της Καθ’ Ημάς Ανατολής – ΕΤΜΕΛΑΝ) ortaklaşa düzenlediği çok ilginç ve aydınlatıcı bir konferans gerçekleşti1. “Bugünkü İstanbul” başlıklı konferansın amacı, Atinalılara, özellikle de bu şehirde yaşayan Türkiyeli Rum diyasporasıyla İstanbul’da iş aramayı ve orada yerleşmeyi düşünen Yunanlılara, hem genel olarak İstanbul’da ekonomi, bayındırlık, şehircilik ve kültür alanlarında gerçekleşmekte olan büyük değişimi, hem de özel olarak İstanbul Rum Azınlığı’nın gündelik yaşamında ve devletle ilişkilerinde son yıllarda meydana gelen gelişmeleri anlatmaktı. Konferansta bilinenden oldukça farklı bir İstanbul Rum Cemaati portresi çizildi: Beni bile şaşırtan bir portre. Bugünkü Rum Cemaati’nin, benim içinde doğup büyüdüğüm cemaatten gerçekten de çok farklı olduğu apaçık görülebiliyordu. Çoğu zaman etnik-dinî azınlıkların çevresinde birbirine paralel iki muhayyel veya zihinsel duvar vardır. Dıştaki duvarı, azınlığı dışlamak ve sınırlamak amacıyla devlet ve çoğunluk örmüştür. İçteki duvarı ise, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı kendisini muhafaza etmek için azınlığın kendisi örmüştür. Bu duvarlar, azınlığın çevresi ile ilişkilerini tamamen engellemez, ama zorlaştırır ve azaltır. İki duvarda da kapı ve pencereler vardır. Çoğunluk-azınlık ve devlet-azınlık ilişkilerinin gergin ve kötü olduğu dönemlerde bu kapı ve pencereler daha azdır ve daha seyrek açılır. İlişkilerin düzeldiği ve gerginliğin yerini yakınlaşmanın aldığı dönemlerde ise duvarlara yeni ve daha geniş kapı ve pencereler açılır. Hatta bu duvarlar kısmen yıkılabilir de. İşte şimdi Rum azınlığında bu duvarların kısmen yıkıldığını, yıkılmamış yerlerde de geniş kapıların ve pencerelerin açıldığını, azınlığın çevresi ile çok daha rahat bir ilişki geliştirmiş olduğunu fark ediyoruz.

18

Azınlıkça

Günümüzün Rum cemaati, tıpkı benim büyüdüğüm dönemdeki gibi, nüfusça çok küçük, birkaç bin kişiden oluşan bir topluluk. Ama şimdi çok daha aktif, dinamik ve dışa dönük. Meselâ, kültürel alanda bizim zamanımızda hayal dahi edemeyeceğimiz sayıda ve sıklıkta kültürel faaliyet gerçekleşmekte: Rum mimarlar ve Rum basınını tanıtan sergiler, resim sergileri, ünlü Yunanlı yazar ve şairlerin anısına okullarda düzenlenen festivaller, ünlü sanatçıların davetli olduğu konserler düzenleniyor; Rum ve Yunan müziğini İstanbullulara sevdirmeyi amaçlayan çeşitli gruplar faaliyet gösteriyor; Rum ve Yunan kültürünü tanıtmayı amaçlayan yeni bir yayınevi neredeyse kurulur kurulmaz İstanbul’un yayın dünyasında saygın bir yer ediniyor; eskiden korku ve yasaklamalar yüzünden yapılamayan “baklahoráni” “kálanda” gibi bazı geleneksel kültürel etkinlikler artık serbestçe yapılabiliyor. Rum azınlığı, hem Türkiye hem de Yunanistan toplumu ile eskisinden çok daha etkili ve yoğun bir iletişim içinde. Devlet birçok alanda azınlığın haklarına eskisinden çok daha fazla saygı gösteriyor. Rum vakıfları kendilerinden gasp edilmiş gayrimenkullerin bir kısmını yavaş yavaş geri alıyor. Genel olarak da bu vakıflar gayrimenkullerini eskisine oranla çok daha serbest bir biçimde değerledirebildiğinden ekonomik açıdan belli bir rahatlığa kavuşmuş durumda. Son birkaç yıl içinde düzenlenmiş seçimler sayesinde vakıflar, biri dışında, artık cemaatin gözünde tam bir meşrûiyete sahip yöneticiler tarafından yönetiliyor. Eğitimde ise, bizim öğrenciliğimizde yaşadığımız, Rum öğretmenlerin tayin olamaması, kontenjan öğretmenlerin çok geç gelmesi, bazı yıllar hiç gelmemesi, Yunanistan’dan gelen kitapların bakanlıkça onaylanmadığı için okullara dağıtılamaması gibi sorunlar artık geçmişte kalmış görünüyor. Ama öğrenci sayısının azlığından ve azınlığın kendi yapısının değişiyor olmasından kaynaklanan ciddi sorunlar var. Konferansta, Atina Üniversitesi Türk ve Çağdaş

Asya Etütleri Bölümü öğretim görevlisi Sayın Rika Rombopoulou’nun İstanbul Rum Azınlık eğitimin bugünkü durumunu ve sorunlarını tasvir eden sunumu2, belki de en çarpıcı bilgileri içeriyordu. Sadece eğitimden değil, bu cemaatin benim çocukluğumdan bu yana oldukça değişmiş ve değişmeye devam eden etnokültürel bileşiminden de söz ediyordu Sayın Rombopoulou. Azınlık eğitiminin Yunanca ayağının en ciddi sorunları, öğrencilerin Yunanca bilgi düzeyi birbirinden çok farklı birkaç etnokültürel gruptan müteşekkil olmasından kaynaklanıyor. Sayın Rombopoulou’nun verdiği bilgiye göre, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında Rum Azınlığının faal durumdaki ilk ve ortaöğretim kurumlarında (1 anaokulu, 3 ilkokul, 3 ortaokul-lise) toplam 207 öğrenci okuyordu. Bu 207 öğrenciden, ana dili Yunanca/Rumca olan T. C. vatandaşı çocukların, yani “eski Rum” diye niteleyebileceğimiz ailelerin çocuklarının sayısı 62. Yine ana dili Yunanca olan, Yunanistan vatandaşı ve İstanbul’daki Yunan Konsolosluğundaki memurların ve Rum okullarındaki kontenjan öğretmenlerinin çocuklarının sayısı 12. Ana dili Arapça olan ve Hatay’dan, Antakya civarından, İstanbul’a gelip yerleşmiş Rum Ortodoks ailelerin çocuklarının sayısı 101. Bir de karma eviliklerden doğan çocuklar var; ana dili Yunanca ya da Türkçe olan ama anne ve babanın birbirleriyle daha çok Türkçe konuşarak anlaştığı evlerden gelen bu çocukların sayısı ise 32. Yani kültürel açıdan birbirinden bir hayli farklı, fakat aynı sınıfta, aynı kitap ve eğitsel materyallerle Yunanca öğrenmeye çalışan dört öğrenci grubu var Rum okullarında. Bu durum öğretmenlerin işini çok zorlaştırıyor. Antakyalı Rum-Ortodoks çocukları için Yunanca, okulda öğrendikleri ve çoğunun gündelik hayatlarında pek kullanmadıkları bir üçüncü dil. Karma evliliklerin çocukları ise evde ebeveynlerinden biriyle belki Yunanca/Rumca konuşuyorlar, ancak aslında onların gündelik dili Türkçe. “Eski Rum” ailelerin çocuklarının da Türkçe’yi gittikçe daha fazla konuştukları gözleniyor. Yunanca, sadece Yunanlı ailelerin çocuklarında baskın dil durumunda. Genel olarak Yunanca’nın azınlık çocukları için pratik ve işlevsel önemi gittikçe azalmakta. Okullar Yunanca’yı daha cazip kılmak için, Yunanistan’ın eğitim ve kültür kurumlarıyla son yıllarda artan ilişkilerden ve İstanbul’da azınlıklar için sağlanmış nispeten daha özgür ortamdan yararlanarak çeşitli etkinlikler organize ediyorlar. Öğretmenler farklı bilgi düzeyindeki öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap vermek için kendilerini eğitmeye çalışıyorlar. Bildiğim kadarıyla bu konuda bir-iki hizmet içi eğitim semineri de düzenlendi. Ama bunlar Yunanca’nın gerileme trendini durdurmaya yetmiyor. 2009 yılına kadar Yunanistan’a



Rumlar artık çok daha dinamik, daha aktif, farklı göçlerle nüfusunu pek artırmasa da koruyan ve geleceğe ümitle bakan bir topluluk. Yakın gelecekte, örneğin bundan yirmi yıl sonra, Rum azınlığının şimdikinden çok farklı özellikleri, muhtemelen farklı avantajları ve farklı sorunları olacak. Bizim bildiğimizden çok farklı bir Rum cemaati olacak, ama cemaat varlığını sürdürmeye devam edecek.

gidip yerleşme, orada iş bulma arzusu bazı öğrencilerde Yunanca öğrenmek için bir motivasyon yaratıyordu. Yunanistan’ın yaşadığı çok derin ekonomik kriz yüzünden artık oraya gidip yerleşmeyi düşünen pek kimse kalmadı. Rum okullarının öğrenci nüfusunda gördüğümüz bu dört grup, aslında İstanbul Rum cemaatinin de şu andaki etnik bileşenlerini oluşturuyor. Rum Ortodoks cemaati, (1) ana dili Rumca olan, T.C. vatandaşı, en az dört beş kuşaktır İstanbul’da yaşayan “eski Rumlar”dan, (2) son yirmi-otuz yıl içinde Antakya civarından İstanbul’a göç edip yerleşmiş, ana dili Arapça olan “Antakyalı Rumlar”dan, (3) Rum olmayan biriyle (daha çok bir Müslüman/ Türk veya bir Ermeniyle) evlenmiş olanlardan ve bunların çocuklarından, ve son olarak da (4) Yunanistan’dan İstanbul’a gelip yerleşen Yunanlılardan oluşuyor. Gruplardan en yenisi bu dördüncüsü. İstanbul’daki Yunanlıların birkaç yüz olduğu tahmin ediliyor, ama sayıları gittikçe çoğalıyor. Yunanistan’daki krizden ötürü İstanbul’a iyi bir iş ve daha müreffeh bir hayat için yerleşen Yunanlıların sayısında bir artış gözlemleniyor. Yunanistan’dan geri dönen Rumları veya İstanbul’u terk etmek zorunda kalmış Rumların anne-babalarının Azınlıkça

19

şehrine yerleşmeye karar veren çocuklarını da belki bu gruba katabiliriz, ama bunların sayısı (şimdilik) çok az. İstanbul’a yeni yerleşmiş Yunanlılar henüz Rum cemaatine tam entegre olmuş ya da eklemlenmiş değiller. Bunun sebeplerinden biri çocuklarını Rum okullarına tam öğrenci olarak kaydedememeleri. Yunanistan vatandaşlarının çocukları Rum okullarına sadece misafir öğrenci olarak kaydolabiliyorlar ve ne karne ne de diploma alabiliyorlar. Genel olarak daha atılgan ve aktif insanlardan oluşan bu yeni grubun, Rum cemaatine eklemlendikçe, cemaate da dinamizm kazandıracağı ümit ediliyor. İstanbul Rum Azınlığı’na dinamizm kazandıran bir başka grup, Antakyalı Rum Ortodokslar. Birçok Rum kilisesi ve okulu hala açık ve faal olmasını bu gruba borçlu. Sayılarının bin-iki bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Benim çocukluğumda sayıları çok azdı. Son otuz yılda gerçekleşen göçlerle İstanbul’daki sayıları ve Rum cemaati içindeki oranları arttı. Hatay’daki Rum Ortokslardan İstanbul’a göç edeceklerin ettiği, artık oradan yeni göçler beklenmemesi gerektiği söyleniyor3. Zaten Hatay’da yaşayan Rum Ortodoksların sayısı da birkaç bini geçmiyor. Yunanistan’a gidip yerleşmek, İstanbul’da yaşayan Antakyalı Rumların bir kısmı için bir ara cazip bir seçenekti, ama artık değil. Doğal olarak bu grubun Yunanistan’la olan kültürel, tarihi, ailevi bağları “eski Rumlar”ınki gibi güçlü ve önemli değil. Fakat Rum Ortodoks kilisesine ve Patrikhaneye çok bağlılar. Benim ailemin de mensup olduğu ve “eski Rumlar” diye nitelediğim, yani ana dili Yunanca/Rumca olan Türkiye vatandaşları Rumlardan oluşan grup, artık İstanbul Rum cemaati içinde bir azınlık durumundalar. Ve bu grupta yaşlıların oranı çok büyük. Cemaatin fazla vurgulanmayan ama önemi giderek artan bir başka grubunu cemaat dışından biriyle evlenenler ve bunların çocukları oluşturuyor. Karma evilikler, daha çok Rumlarla Ermeniler arasında, benim çocukluğumda da vardı, ama az sayıdaydı. Bir Rumun bir Müslümanla, bir Türkle evlenmesi cemaatte tasvip edilmiyordu. Böyle bir evlilik yapanlar her zaman değil, ama çoğu zaman cemaatten dışlanıyorlar, ya da kendileri cemaatten kopuyorlardı. Anlaşılıyor ki karma evliliklere Rum cemaati günümüzde daha bir anlayışla ve hoşgörüyle yaklaşıyor. Cemaat dışından bir Hıristiyanla, meselâ bir Ermeni veya bir Katolikle yapılan evliliklerse artık normal karşılanıyor. İstanbullu Rum gazeteci-yazarlardan Aris Abacı (Abatzis), 2005 yılında yayımlanan Μαρμαρωμένη Ρωμιοσύνη isimli kitabında 4 karma evliliklere dair şaşırtıcı bilgi ve istatistikler veriyor: 1992-2004 yıllarında Rumların yaptığı evlilik20

Azınlıkça

lerin %61.5’ini karma evilikler oluşturuyormuş. Yani bu oniki yıl içinde evlenen Rumların %61.5’i Rum olmayan biriyle evlenmiş. Bu karma evliliklerin çoğu (Müslüman/Laik) Türkler ve Ermenilerle gerçekleşmiş. 2004 yılından günümüze kadar da karma evliliklerin bu yüksek oranı koruduğu tahmin ediliyor. Karma evlilikler gerçi Rumların bir kısmının cemaatten kopmasına neden olabiliyor, ama öte yandan iki veya çok kültürlü insanlardan müteşekkil yeni bir grubun kısmen ya da tamamen cemaate eklemlenmesine de yol açıyor. Bu gruba mensup insanlar için Yunanca’nın belki sembolik bir önemi var, ama çoğu için Yunanca ana ve ev dili bile değil. Sonuç itibarıyla, bugünkü İstanbul Rum Cemaati benim çocukluğumun Rum cemaatinden sayıca biraz daha küçük, ama çok daha heterojen. Artık çokkültürlü bir yapısı var. Ben, daha homojen ve ulusal bir azınlık niteliğine sahip, Yunancanın ve Yunan kültürünün işlevsel açıdan çok daha önemli olduğu bir cemaatte büyüdüm. Şimdi görünen o ki azınlığın farklı gruplarını birleştiren tek özellik ortak din. Yunanca hâlâ azınlığın dili, ama bu dilin rolü gittikçe sembolik hale geliyor. Ve hiç kuşku yok ki azınlık hızla değişmeye devam ediyor. Şunu kesin olarak söyleyebiliriz: Bundan yirmi yıl öncesine kadar Rumlar kelaynak kuşlarına benzetilir, onlardan yok olmaya yüz tutmuş bir topluluk gözüyle bakılırdı. Bu artık geçerli değil. Rumlar artık çok daha dinamik, daha aktif, farklı göçlerle nüfusunu pek artırmasa da koruyan ve geleceğe ümitle bakan bir topluluk. Yakın gelecekte, örneğin bundan yirmi yıl sonra, Rum azınlığının şimdikinden çok farklı özellikleri, muhtemelen farklı avantajları ve farklı sorunları olacak. Bizim bildiğimizden çok farklı bir Rum cemaati olacak, ama cemaat varlığını sürdürmeye devam edecek.

Dipnotlar:

1. “Η Σημερινή Κωνσταντινούπολη”: Συμπόσιο που συνδιοργανώνουν η ΟΙΟΜΚΩ και η ΕΤΜΕΛΑΝ. Σάββατο 25 Μαΐου 2013, στο Πνευματικό Κέντρο Κωνσταντινουπολιτών, Δ. Σούτσου 46, Αμπελόκηποι, Αθήνα. http://etmelan.gr/?p=738 2. Ρίκα Ρομποπούλου, “Η Ομογενειακή Παιδεία”. Εισήγησηπαρουσίαση στην ημερίδα “Η Σημερινή Κωνσταντινούπολη” που συνδιοργανώθηκε από την ΟΙΟΜΚΩ και ΕΤΜΕΛΑΝ στις 25 Μαΐου 2013, στην Αθήνα. 3. Άννα Ανδρέου. “Εδώ Κωνσταντινούπολη: SOS για τα σχολεία της Πόλης” Τα Νέα, 30-31 Οκτωβρίου 2010, σ. 35. 4. Άρης Αμπατζής, (2005) Μαρμαρωμένη Ρωμιοσύνη: Οι Έλληνες της Κωνσταντινούπολης. Αθήνα: Εκδ. Λιβάνη, σσ. 144-145.

Algı(lamak) Herkül Millas

[email protected] Twitter: @HerkulMillas

Bıkkınlığa Çare

Anlaşmazlıklar, kavgalar, sürtüşmeler, demagoji ve iftiralar, aptallıklar ve inatlaşmalar bıkkınlığa neden olunca oradan kaçarım. Nereden kaçarım ve nereye giderim? Aslında sorunu ve sıkıntıları içimizde taşıdığımız için nereye kaçsak bıkkınlık da bizi izler, her yerde bizimle beraberdir. Yine de, tam çaresi olmasa da, benim daha rahat nefes alabildiğim bir dünyaya erişmem, mekân değiştirmekten çok dönem değiştirmekle az buçuk sağlanabiliyor. Eskilere sığınıyorum. Antik dönemin romantik özlemine kapılmamaya özen göstererek, dürüst, kompleksiz, varacakları mantıki sonuçlardan korkmayan düşünürlere ulaşıyorum. Bizden yüzlerce yıl önce yaşamış böyle insanlarla “kaynaşmak”, yani bize varmış yazılarını okumak – başka çaremiz var mı ki?- tesellim oluyor. Anlaşmazsak da anlaşmazlık bugünkülerden öylesine farklı ki, çekilir oluyor.



Anlaşmazlıklar, kavgalar, sürtüşmeler, demagoji ve iftiralar, aptallıklar ve inatlaşmalar bıkkınlığa neden olunca oradan kaçarım. Nereden kaçarım ve nereye giderim? Aslında sorunu ve sıkıntıları içimizde taşıdığımız için nereye kaçsak bıkkınlık da bizi izler, her yerde bizimle beraberdir.

Geçenlerde Platon’un Gorgias adlı diyaloglarını okuyordum. Ahlak üzerine bir tartışma. Sokrates ile Gorgias arasında. Başkaları da var, figüran rolünde. Antik dönemin dar çerçevesi içinde kalmışlar, çağdaş sosyolojiden ve toplumsal ruhbilimden habersiz insanların bir tartışması. Pek çok şeyi bilmedikleri hemen belli oluyor. Ama Olimpus tanrıları inancından sonra yerleşmiş dinlerin metafiziğinden, varsayımlarından ve reflekslerinden de uzak kalmış bir tartışma. “Doğruları” bizimkilerden çok farklı. Ama ilginç olan, hatta heyecan verici olan yan, tartışma disiplinleri oluyor, “mantık” oluyor. Tabii söz konusu olan gerçek hayat değil, bir metindir. Platon’un kurgusudur bu tartışma, yoksa o eski dönemde de demagojinin var olduğunu biliyoruz. Hatta Gorgias’ın kendisi “resmen” bir demagogdur; bir tür avukatlığı öğreAzınlıkça

21

ten biridir. Zaten tartışma da tam bu noktadadır. Sokrates Gorgias’ı sıkıştırmış, mesleğinin son analizde lafebeliği olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Bir noktadan sonra kimin haklı olduğu ikincil olmaya başlıyor. Bu diyalogun seyri, disiplini, tutarlılığı ve iki insan arasında sağlanmış olan iletişimin yüksek düzeyi çok çekici oluyor. Bir konuşuyor, ötekisi dinliyor. Sanal da olsa böyle bir sahneyi izlemek bile – yani okumak bile – rahatlayıcı. Evet, ötekisi dinliyor! Alışılagelmiş paralel monologlar dinlemiyoruz, birinin dediğine cevap veriyor ötekisi. Dediğin yanlıştır, eksiktir, çelişkilidir, başlangıç noktası keyfidir, diyor. Ve önce bunu göstermeye çalışıyor. Birinin sarf ettiği kelimeleri didik didik ediyorlar; o çerçeveden çıkmadan söylenmiş olanın analizi, deşifresi ve dekonstrüksyonu yapılıyor – Platon’u çağdaş terimlerle açıklarsak. Bir yerde Gorgias Sokrates’e karşı çıkıyor ve başkalarının da kendisi gibi (Gorgias gibi) düşündüğünü söylüyor. Sokrates de ise ona, “Şu an Atina halkının bütünü seninle aynı fikirde olabilir”, diyor. “Kendi lehine şahit bulmak istersen Nikias’ın oğlu Nikeratus ve kardeşlerini, Skellios’un oğlu Aristokrates’i, Perikles ailesinin bütününü getirebilirsin”, diyor. “Ama ben tek bir kişiyim senden farklı düşünen. Ve sen neden haksız olduğum konusunda inandırıcı bir görüş beyan etmiyorsun, ve onun yerine, bana karşı şahitler gösteriyorsun.” Sen benim neden haksız olduğumu göstermen gerek, diyor; nasıl ki ben de – başkalarının ne dediğinden bağımsız – senin yanıldığını göstermekle yükümlüyüm (472). Bir ara Sokrates şunu da söyler: “Korkarım bu konuyu sürdürürsem, amacımı yanlış anlayacaksın. Amacım bu laf yarışmasında seni yenmek değildir. Sen de benim gibi biriysen seninle konuşmaya, sana sorular sormaya devam edebilirim. Yoksa susarım da. Benim gibi insanlar karşı tarafın yanlışını göstermekten çok kendi yan22

Azınlıkça



“Ama ben tek bir kişiyim, senden farklı düşünen. Ve sen neden haksız olduğum konusunda inandırıcı bir görüş beyan etmiyorsun, ve onun yerine, bana karşı şahitler gösteriyorsun.” Senin benim neden haksız olduğumu göstermen gerek, diyor; nasıl ki ben de – başkalarının ne dediğinden bağımsız – senin yanıldığını göstermekle yükümlüysem...

lışlarını görmek isterler. Çünkü yanlış görüşlere sahip olmak kadar kötü bir şey olamaz. Sen de benim gibi düşünüyorsan tartışmamıza devam edelim. Farklı düşünüyorsan bu tartışmaya şu an bir son verelim.” Bu diyalogu biraz özetledim ama bu görüşler yaklaşık iki bin dört yüz yıl önce işte böylesine “olgundu”. Bu tartışmada pek görmediğimiz, tartışanların karşı tarafın kişiliğine saldırmadığıdır. Terbiyeden söz etmiyoruz. Tartışma yöntemi olarak böyle bir yaklaşıma gerek duyulmuyor. Yarışan görüşlerdir, insanlar ve hele kişilikleri değildir. Böyle bir tartışma gerçekten olabilir mi? Gerçekten Sokrates hasımlarıyla böyle mi tartışırdı? O insanların düzeyi böylesine üstün müydü? Tabii ki durum hiç de böylesine ideal değildi. Zaten Sokrates de sonunda konuştu diye idam edildi! Ama bu Sokrates diyalogundan öğrendiğimiz böyle düşünen, böyle davranan ve böyle tartışan insanların binlerce yıl önceleri de var olduklarıdır. Kaç kişiydi acaba? Herhalde çok küçük bir gruptu. İşte bıkkınlık bastırınca çare olarak belki de sanal ve yapay olan dönemlere ve kahramanlarıma başvuruyorum. Bir müzeye veya bir operaya gider gibi. Bir şiir kitabına sığınır gibi. Biraz yalan da olsa, yaşanan “gerçekliğe” dayanabilmek için bu tür aralara (teneffüslere) gerek duyuluyor. Bu sığınakların başka bir fonksiyonu da var: bize bir örnektirler, bir standart, bir yol gösterici, bir ideal. Kavganın da bir çekilir düzeyinin olmasını hatırlatır bu örnekler. Tabii eğer “gerçeği” arıyorsak. Burada “gerçek” derken post-modern dönemimizin gerçeğinden söz ediyorum. Yani büyük oranda şüphe ve öznellik (sübjektivite) içeren bir gerçeklikten. Böyle geçici, konjonktürel bir gerçek için kıyasıya kavga etmemek için ek nedenler de var günümüzde. Onun için bıkkınlığı besleyen gerilimler daha da gereksiz görünüyorlar. Bıkkınlık böylece daha da bir çöküyor. *

Ηρακλής Μήλλας

[email protected] Twitter: @HerkulMillas

Τα «λάθη» του Ερντογάν Τις τελευταίες εβδομάδες ο πρωθυπουργός της Τουρκίας έκανε ορισμένα λάθη. Ξεκίνησε μια διαδικασία ειρήνευσης και συμφιλίωσης με τους Κούρδους πολιτικούς και μαχητές χωρίς να έχει εξασφαλίσει την υποστήριξη ή, έστω, τη συναίνεση της αντιπολίτευσης. Ταυτόχρονα, προώθησε μια συνταγματική αλλαγή (που μάλλον θα υποστηριχτεί μόνο από τους Κούρδους πολιτικούς μέσα στο κοινοβούλιο) που δίνει το μήνυμα μιας προεδρικής δημοκρατίας μετατρέποντας τον ίδιο σε απόλυτο κυρίαρχο της νομοθετικής, εκτελεστικής και δικαστικής εξουσίας. Πολλοί εκλαμβάνουν αυτές τις συντονισμένες κινήσεις σαν μια υποχώρηση σε «εθνικά θέματα» για ίδια κέρδη. Με την εξωτερική πολιτική που άσκησε και με την υποστήριξη που παρέχει στις αντι-Ασάντ δυνάμεις, η Τουρκία φαίνεται να γίνεται μέρος του προβλήματος στην Μέση Ανατολή. Ενώ τα ανωτέρω μπορούν εν μέρει να δικαιολογηθούν, άλλες αποφάσεις και δηλώσεις που έχουν σχέση με την καθημερινότητα ανέβασαν την ένταση. Η κατεδάφιση ενός ιστορικού κινηματογράφου για να μετατραπεί σε Mall, η απόφαση να κτιστεί ένα πελώριο τζαμί σε έναν λόφο της Κων/πολης, παρά τις αντιρρήσεις σχεδόν όλων, κοσμικών και ισλαμιστών, -ο ίδιος είπε «μα, εμένα μου άρεσε στο σχέδιο»- οι ασφυκτικοί περιορισμοί στην κατανάλωση αλκοολούχων -είχε πει «πίνουν του σκασμού (tıksırıncaya kadar) αλλά εμείς δεν επεμβαίνουμε»- η επιμονή να κτιστεί ένα πελώριο κτίριο σε έναν χώρο πρασίνου στην πλατεία Τακσίμ, παρά τη γενικευμένη αντίρρηση, η διαπίστωση ότι τρεις ουρανοξύστες χάλασαν το προφίλ την Πόλης επειδή εμφανίζονται ανάμεσα σε ιστορικά ταμένη, όλα αυτά αντιμετωπίστηκαν με κυνισμό και με ένα τραχύ και προσβλητικό αντίλογο: είμαστε εξουσία, μας υποστηρίζει το 50% του λαού. Υπάρχουν πολλά δείγματα αυτής της γραφής: με εντολή του, «τι είναι αυτό το έκτρωμα!», κατεδαφίστηκε ένα άγαλμα γνωστού γλύπτη, σε μια άλλη περίπτωση η ανέγερση μιας κρεμαστής γέφυρας στον Κεράτιο κάλυψε ιστορικά μνημεία, κ.α. Περισσότερο εξόργισε ο λόγος και ο τρόπος παρά η ουσία. Και την τελευταία εβδομάδα ανακοινώθηκε το όνομα της τρίτης γέφυρας στον Βόσπορο: Γιαβούζ Σουλτάν Σελίμ. Η δήλωση έλεγε «το συζητήσαμε μεταξύ μας και αποφασίσαμε για αυτό το όνομα.». Αλλά ο μεγάλος αυτός σουλτάνος του δεκάτου έκτου αιώνα είναι γνωστός

και ως σφαγέας των Αλεβιτών. Έτσι, με μια κίνηση, εξοργίστηκε το 20% του πληθυσμού. Τα επεισόδια στο Τακσίμ ξέσπασαν αυθόρμητα όταν πολύ νωρίς το πρωί μπουλντόζες άρχισαν να ξεριζώνουν δένδρα. Τα δένδρα ήταν η αφορμή, όχι η μόνη αιτία. Τα λάθη είναι ανθρώπινα, όλοι κάνουμε. Αλλά τα λάθη είναι δύο ειδών: α) τα συμπτωματικά, δηλαδή αυτά που τυγχάνουν και δεν επαναλαμβάνονται και β) τα συστημικά, δηλαδή αυτά που έχουν μια γενεσιουργική αιτία και επαναλαμβάνονται. Δύο χρόνια τώρα, πρώην υποστηρικτές του Ρ.Τ. Ερντογάν λένε ότι έχει αλλάξει πολύ. Είναι αυταρχικός, επεμβαίνει σε όλα και, το χειρότερο, μετά από τις τρεις εκλογικές επιτυχίες του πιστεύει ότι είναι αλάνθαστος. Ορισμένοι ισλαμιστές πιστεύουν ότι πάσχει από αλαζονεία, οι κοσμικοί λένε ότι θέλει να επιβάλει τον δικό του τρόπο ζωής και τη δική του αισθητική. Τις επόμενες εβδομάδες θα δούμε αν τα λάθη είναι «ανατρέψιμα».

Azınlıkça

23

Son ankette ND önde Rass araştırma şirketinin Pazar günü yayınlanan Eleftheros Tipos gazetesi hesabına ERT ile ilgili Yunanistan’da patlak veren siyasi kriz esnasında yapılan anketten oldukça ilginç sonuçlar ortaya çıktı. 18 - 20 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen kamuoyu yoklamasında ND Partisi SYRIZA Partisi’nin önünde ilk sırada yer almaya devam ederken, PASOK ve özellikle de DİMAR Partisi’nin büyük düşüş yaşadığı ortaya çıktı. Rass’ın son anketinden çıkan sonuçlar şöyle: ND % 24,8 SYRIZA % 23,7 ALTIN ŞAFAK % 8,1 KKE % 4,7 BAĞIMSIZ YUNANLAR % 4,1 PASOK % 4 DİMAR % 3 “Başbakanlığa en uygun kim?” sorusunda ise Başbakan Antonis Samaras’ın (% 46,8) büyük farkla SYRIZA lideri Aleksis Tsipras’ın (% 33,4) önünde olduğu görülüyor. Olası seçimleri kim kazanır sorusuna da anketörlerin % 54,4’ü “ND Partisi” cevabını verirken % 38,6’sı ise “SYRIZA” dedi. Anketten çıkan bir diğer ilginç sonuç ise Yunanistan devlet radyo televizyon kurumu ile ilgili yöneltilen soruyla ilgili. Vatandaşların % 72,7’si “personeli azaltıldıktan ve işleyişi düzeltildikten sonra ERT’in açılması gerektiğini” savundu. “Hükümet 4 yıllık görev süresini tamamlamalı mı yoksa erken seçime mi gitmeliyiz?” sorusuna ise halkın % 61,8’i “hükümetin görev süresini tamamlaması gerektiğine” inanıyor. Kamuda işten çıkartmalara vatandaşların yüzde 54,4’ü olumlu bakarken, SYRIZA Partisi’nin ılımlı memorandum karşıtı politika izlemesinden ise 3 SYRIZA seçmeninden 2’si memnun olmadıklarını dile getirdi * 24

Azınlıkça

Sibel Mustafaoğlu Eski Cami önündeki çöp kovalarının kaldırılmasını istedi Gümülcine Belediyesi’nde Eşitliğe İlk Adım Listesi Başkanı Sibel Mustafaoğlu, Eski Cami önünde bulunan çöp kovalarıyla ilgili Gümülcine Belediye Başkanı’na yazı gönderdi. Eşitliğe İlk Adım Listesi tarafından yapılan ilgili açıklama şöyle: Basın Açıklaması 18 Haziran 2013 Eşitliğe İlk Adım Listesi Gümülcine Belediyesinde Eşitliğe İlk Adım Listesi Gümülcine Belediye başkanına hitaben gönderdiği yazıda tarihi Eski Cami önünde bulunan çöp kovalarının kaldırılmasını talep etti. Yazıda yaz aylarının gelmesiyle cami camlarının ibadet esnasında açıldığı ve çöp kokularının cami cemaatini rahatsız ettiği, ayrıca sağlık açısından zararlı olduğu belirtildi. Eşitliğe İlk Adım Listesi daha önce de sorunu Gümülcine Belediyesine aktarmış ancak her hangi bir sonuç alınmamıştı. Bir kez daha sorunun acil çözülmesini talep eden Bağımsız Liste, cami ve kiliseler vs. olmak üzere tüm ibadethanelere saygılı davranılması gerektiğini hatırlattı. Ayrıca Gümülcine Belediye yönetimine gönderilen yazıda, Eski Cami önünde bulunan büfe, taksi durağı ve mevcut çeşme sorunları da bir kez daha hatırlatıldı. Eşitliğe İlk Adım Listesi, Gümülcine Belediye Yönetiminden çöp kovalarının acilen kaldırılmasını talep ederken, diğer sorunlarla ilgili de yazılı cevap verilmesini istedi.

ΜΕ ΓΝΩΣΗ και ΜΕ ΤΟΛΜΗ Γιώργος Δούδος

[email protected] Twitter: @GeorgeDoudos

Ο ΙΣΛΑΜΙΣΜΟΣ, Η ΒΛΑΣΦΗΜΙΑ ΚΑΤΑ ΤΟΥ ΙΣΛΑΜ! Η κατάσταση που επικρατεί στη μεγάλη πλειοψηφία των μουσουλμανικών πληθυσμών στη γη μόνο θλίψη, προβληματισμό και δυσοίωνες προοπτικές γεννά…. Η ‘αραβική άνοιξη’, όπως ονομάστηκε η εξέγερση λαών σε χώρες της βόρειας Αφρικής για την ανατροπή αυταρχικών και διεφθαρμένων καθεστώτων, τελικά αποδείχθηκε γκρίζο φθινόπωρο! Η Συρία, κοιτίδα πολιτισμού και μήτρα ιστορίας στη Μέση Ανατολή, μαστίζεται από φρικώδη εμφύλιο σπαραγμό που έχει φτάσει τους ανθρώπους αυτής της χώρας να ζουν μια απρόβλεπτων διαστάσεων ανθρωπιστική κρίση και συνεχώς να αυξάνεται ο αριθμός των «τυχερών» που καταφέρνουν να γίνουν πρόσφυγες σε γειτονικές χώρες, Τουρκία και Ιορδανία, ξεφεύγοντας τις παγίδες του θανάτου! Στο Ιράκ, ούτε ελευθερίες υπάρχουν, ούτε κράτος δικαίου. Απεναντίας κυριαρχεί η ανασφάλεια και η αστάθεια ενώ υποβόσκει ένας καταστροφικός πόλεμος μεταξύ Ιρακινών διαφορετικών θρησκευτικών παραδόσεων. Πρόσφατα στην ιρακινή πόλη Najaf έγινε μια συνάντηση όπου συζητήθηκαν και εξετάσθηκαν τρόποι συμφιλίωσης μεταξύ Σουννιτών και Σιϊτών Μουσουλμάνων, ώστε να σταματήσει επί τέλους η αιματοχυσία ανάμεσα σ’ αυτές τις δυο μεγάλες κοινότητες της χώρας. Δυστυχώς υπάρχουν Σουννίτες στο Ιράκ που δεν κρύβουν τις προθέσεις τους: Πριν σκοτώσουμε τους Εβραίους και τους Χριστιανούς θα εξοντώσουμε τους Σιΐτες! Είναι γνωστό πως οι επαναστάτες στη Συρία είναι κατά κύριο λόγο είναι φανατικοί Σουννίτες, ανεξάρτητα από τη βοήθεια που δέχονται από τα Ιράν. Στις τάξεις των μαχητών για την ανατροπή του καθεστώτος Άσαντ είναι γνωστό πως πολεμούν Σαλαφίτες Τζιχαντιστές από ένα σωρό χώρες ακόμα και από την Τσετσενία! Οι προθέσεις του ‘Ελεύθερου Συριακού

Στρατού’ έχουν γίνει γνωστές: Εξόντωση των θρησκευτικών μειονοτήτων, κάτι που αναφέρεται στις πολλές χριστιανικές κοινότητες με αρχαίες ρίζες που υπάρχουν από αιώνες στη Συρία και στους Αλαουΐτες Μουσουλμάνους, χωρίς να είναι στο απυρόβλητο και οι λίγοι Δρούζοι. Θανάτωση προβεβλημένων προσώπων που συνεργάζονται με την κυβέρνηση Άσαντ. Επίθεση κατά των Κούρδων! Αξίζει να ληφθεί υπόψη ότι οι Κούρδοι στη Συρία αποτελούν τη μεγαλύτερη εθνοτική μειονότητα με πληθυσμό που ξεπερνά τα 2.000.000 ή το 9% του συνολικού πληθυσμού της χώρας. Μεταξύ των αντικαθεστωτικών ανταρτών στη Συρία είναι και οργάνωση ‘Μέτωπο Αλ Νούσρα’ (Jabhat Al Nusra), που στελεχώνεται από Σουννίτες Σαλαφίτες Τζιχαντιστές με γνωστές διασυνδέσεις με την Αλ Κάιντα. Από τους κύκλους των Σύριων ανταρτών έχει διαρρεύσει πριν από καιρό το εξής σενάριο, εφόσον επικρατήσουν και αναλάβουν τη διακυβέρνηση της χώρας: Εξόντωση των Αλαουϊτών, δεν υπάρχει αμφιβολία πως το μεγάλο μίσος πρέπει να οφείλεται στο γεγονός ότι η οικογένεια Άσαντ είναι Αλαουΐ. Εξώθηση των Χριστιανών της χώρας να ζητήσουν καταφύγιο στο Λίβανο. Η συνεχιζόμενη ομηρεία του Συρορθόδοξου Μητροπολίτη Χαλεπίου Μορ Γιοχάνα Ιμπραχίμ και του Ελληνορθόδοξου Μητροπολίτη Χαλεπίου Μπούλος Γιαζίγκι, το πιο πιθανό να αποτελεί μια τρομοκρατική ενέργεια ευρύτερου εκφοβισμού των Χριστιανών της Συρίας εκ μέρους ακραίων αντικαθεστωτικών Μουσουλμάνων, που ίσως προαναγγέλλει το μέλλον των χριστιανικών κοινοτήτων σε μια Συρία υπό την διακυβέρνηση Σαλαφιτών Σουννιτών. Λίγο καιρό μετά την έκρηξη της εμφύλιας σύγκρουσης στη Συρία, ο Μελχίτης Πατριάρχης Γρηγόριος ΙΙΙ ο Λάχαμ είχε απευθύνει μια έκκληση στους ισχυρούς της Δύσης, που όπως φαίνεται ελάχιστοι την πρόσεξαν και ίσως ακόμα πιο λίγοι την κατανόησαν: Azınlıkça

25

Πιέστε την κυβέρνηση Άσαντ για μεταρρυθμίσεις, μην βοηθήσετε όμως για την ανατροπή της! Τα πολλά, ασύλληπτα σε ποσότητα δολάρια που μαζεύουν στα θησαυροφυλάκιά τους οι Ουαχαμπίτες Σαουδάραβες ηγεμόνες και οι Ουαχαμπίτες του Κατάρ από την εκμετάλλευση του πετρελαίου, έχουν προκαλέσει εδώ και μερικές δεκαετίες ένα κύμα εξαγωγής προς κάθε κατεύθυνση αυτής της ιδεολογίας περί Ισλάμ, η οποία καλλιεργεί ένα αλλοιωμένο μουσουλμανικό προσωπείο και κυρίως ενθαρρύνει ακόμα και τη βίαιη επιβολή μιας βάρβαρης εκδοχής της Σαρία, σε μουσουλμανικές κοινότητες αλλά και σε κράτη! Η καταστροφική επιθετικότητα των Ουαχαμπιτών έχει γίνει αισθητή σε χώρες των Βαλκανίων, όπου κατέστρεψαν βάζοντας φωτιά σε ιστορικούς τεκέδες κυρίως Μεκτασήδων στη (FYROM) Μακεδονία και στο Κόσσοβο. Στο Μάλι, ένοπλοι αντάρτες στρατολογημένοι από τους Ουαχαμπίτες, που επιδιώκουν να ιδρύσουν ένα ισλαμικό ολοκληρωτικό κράτος, έκαψαν χειρόγραφα μουσουλμανικής σοφίας στην Τιμπουκτού, κατέστρεψαν ιερούς τάφους αγίων ανθρώπων και σκορπούν τον τυφλό τρόμο επικαλούμενοι βλάσφημα το όνομα του Αλλάχ! Στο Ιράκ, στη Συρία και στην Αίγυπτο τα θύματα της δαιμονικής πίστης των Σαλαφιτών παραμένουν οι Χριστιανοί! Ανατινάξεις εκκλησιών σε ώρες λατρείας, δολοφονίες κληρικών που είχαν διακριθεί στο έργο της συμφιλίωσης μεταξύ αντιμαχόμενων πλευρών και την απελευθέρωση ομήρων στη Συρία. Έτσι το κύμα Χριστιανών που αναγκάζονται να αφήσουν τις πατρογονικές εστίες τους ζητώντας ασφαλές καταφύγιο οπουδήποτε για να επιβιώσουν αυξάνεται συνεχώς, με συνακόλουθη συνέπεια να μειώνεται δραματικά ο πληθυσμός των παραδοσιακών χριστιανικών κοινοτήτων στις παραπάνω χώρες. Στην Αίγυπτο οι εγχώριοι Σαλαφίτες, γνωστοί και ως Κουτμπίδες, από τον Αιγύπτιο θεωρητικό του Σαλαφισμού Σαγίντ Κουτμπ, ηγέτη των ‘Αδελφών Μουσουλμάνων’, που το 1966 εκτελέστηκε με απαγχονισμό επί Νάσερ, εκτός από τις κατά καιρούς επιθέσεις κατά των Κοπτών Χριστιανών, επιτίθενται δολοφονικά και κατά Μουσουλμάνων, που κρίνουν ότι δεν είναι συνεπείς προς τις απαιτήσεις της πίστης τους. Ο Ναγκίμπ Μαχφούζ υπήρξε θύμα απόπειρας δολοφονίας εις βάρος του από φανατικούς Μουσουλμάνους. Ο Νομπελίστας συγγραφέας ευτυχώς σώθηκε αλλά έμεινε ανάπηρος ως το τέλος της ζωής του, ανίκανος να γράφει…. Αιγύπτιοι ισλαμιστές δικαστές που εφαρμόζουν τη Σαρία, εκδίδουν αποφάσεις διαζυγίου μεταξύ ζευγαριών Μουσουλμάνων, χωρίς να 26

Azınlıkça

ερωτηθούν ή έστω να ενημερωθούν οι σύζυγοι προς τούτο, με πρόσχημα ότι ο σύζυγος έχει καταστεί άπιστος…. Οι Ουαχαμπίτες είναι υπεύθυνοι, με τις οικονομικές ενισχύσεις που σκορπούν δίχως περίσκεψη και φειδώ, για τα φυτώρια που εκτρέφουν τους φανατικούς Ντεομπάντι, κυρίως στο Πακιστάν και τους Ταλιμπάν στο Αφγανιστάν. Τόσο οι Ντεομπάντι, όσο και οι Ταλιμπάν είναι επιθετικές παραφυάδες του Σαλαφισμού στο σουννιτικό Ισλάμ, που προσπαθούν να επιβάλλουν ένα δικό τους Ισλάμ και μια δική τους Σαρία, που χαρακτηρίζονται από τη διασπορά τρόμου, θανάτου και βίας! Το Ιράν έχει αποδειχθεί ένα ολοκληρωτικό θεοκρατικό καθεστώς, εκτεταμένης διαφθοράς της ελίτ των Μολλάδων, που κινούν τα νήματα ποδηγέτησης του υπέροχου λαού αυτής της χώρας. Με τη δύναμη των οικονομικών μέσων που διαθέτει η ιρανική κυβέρνηση κάνει σχεδιασμένη εξαγωγή της ισλαμιστικής ιδεολογίας του καθεστώτος και μεταξύ Σουννιτών. Έτσι ενισχύει τους αντάρτες της Συρίας αλλά και τη Χαμάς που κυβερνά τη Λωρίδα της Γάζας. Είναι περιττό να αναφερθούμε στη λιβανέζικη Χεζμπολλάχ, που το στρατιωτικό τμήμα της εξοπλίζεται με ποικίλα όπλα και συστήματα σποράς του θανάτου από το Ιράν. Με κάλυμμα πολιτιστικές και μορφωτικές ανταλλαγές προσφέρει φιλοξενία ή και σπουδές σε Σουννίτες Μουσουλμάνους ακόμα και από την Ευρώπη. Παράλληλα, εντός του Ιράν οι εξοντωτικοί διωγμοί του καθεστώτος κυρίως κατά των Σούφι Νιματουλλαχί Γκοναμπανί συνεχίζονται αμείωτοι και όλο πιο ακραίοι! Η οικονομική δύναμη έχει διαφθείρει βαθύτατα τόσο τους Ουαχαμπίτες της Σαουδικής Αραβίας και του Κατάρ, όσο και τους άκαμπτα δογματικούς Σιΐτες του Ιράν. Εξαγοράζουν με μύριους τρόπους συνειδήσεις Μουσουλμάνων, αλλοιώνοντας το ήθος τους με υπέρμετρη υποκρισία. Εξαγοράζουν τη σιωπή και την ανοχή Μουσουλμάνων θεολόγων, ιμάμηδων, μουφτήδων, ουλεμάδων εμπρός στη βαρβαρότητα και στη σκληρότητα που επιβάλουν στη Σαουδική Αραβία κυρίως, αλλά και σε άλλες ισλαμικές χώρες, δήθεν στο όνομα της ισλαμικής ορθοδοξίας και καθαρότητας και της απαρέγκλιτης εφαρμογής μιας παραμορφωμένης Σαρία! Το ίδιο συμβαίνει και με το Ιράν, που επίσης εξαγοράζει συνειδήσεις για την υποστήριξη και την ανοχή του ολοκληρωτικού καθεστώτος των Μολλάδων!

Οι Ουαχαμπίτες και οι Σαλαφίτες γενικά, οποιασδήποτε απόχρωσης κι αν είναι έχουν ένα κοινό χαρακτηριστικό. Πιστεύουν ουσιαστικά ότι ο χρόνος σταμάτησε στον τρίτο αιώνα από την Εγίρα! Μέχρι εκείνη την εποχή ζούσαν πιστοί και αληθινοί κατά το ήθος Μουσουλμάνοι. Επομένως σκοπός τους είναι να γυρίσουν πίσω την ιστορία του κόσμου, ακόμα και βίαια, για να εφαρμόσουν τη Σαρία με τον τρόπο που εφαρμοζόταν ως τον 9ο αιώνα μ.Χ.. Οι άθλιες συνθήκες που αφορούν τα λαϊκά στρώματα σε μουσουλμανικές χώρες, έχουν μετατρέψει τον Σαλαφισμό από θρησκευτικό κίνημα σε πολιτικό κίνημα βίαιης επιβολής της ολοκληρωτικής ιδεολογίας του Ισλαμισμού. Οι Σαλαφίτες Τζιχαντιστές, που καλλιεργούν μια εγκληματική αντίληψη για το περιεχόμενο της ‘τζιχάντ’, με τους πόρους που διαθέτουν αλλά και με τους ευνουχισμένους ως προς τη συνείδησή τους οπαδούς, αποτελούν τον Ολοκληρωτισμό του 21ου αιώνα! Ο Ισλαμισμός είναι υπεύθυνος για τρομοκρατικές ενέργειες, για εμφύλιους σπαραγμούς, για το σύγχρονο δράμα στη Συρία και το Ιράκ, για την ανασφάλεια στο Πακιστάν και στο Αφγανιστάν και για τις ορδές φανατικών και ανεγκέφαλων ανθρώπων, που κυκλοφορούν στις δυτικές κοινωνίες ισχυριζόμενοι πως εκπροσωπούν το Ισλάμ! Εν κατακλείδι, οι Ισλαμιστές, έχουν μεγάλο μερίδιο ευθύνης για την καλλιέργεια της ισλαμοφοβίας στις κοινωνίες της Δύσης. Κάθε Μουσουλμάνος Ιμάμης, Μουφτής, θεολόγος που έχει επίγνωση ότι ο Σαλαφισμός και ο Τζιχαντισμός όχι μόνο προδίδουν και αλλοιώνουν το Ισλάμ, αλλά εγκληματούν κατά της ανθρωπότητας, πρέπει να ορθώσουν το ανάστημά τους και να διαφωτίσουν τους απλούς Μουσουλμάνους. Όταν οι Σαλαφίτες και οι δικτάτορες του Ιράν καταδιώκουν τους Σούφι, καταστρέφουν τα ιερά τους δεν είναι δυνατό Σούφι να παραμένουν σιωπηλοί και αδιάφοροι. Μια τέτοια στάση αποτελεί προδοσία! Κάθε άνθρωπος, Χριστιανός, Εβραίος, Ζωροάστρης ή Βουδιστής, αδιάφορος αγνωστικιστής ή και άθεος, δεν μπορεί να μένει αδιάφορος για τον τρόμο που προέρχεται από την Ανατολή, από μαχητικούς Τζιχαντιστές. Οφείλουμε όλες και όλοι μας, ανεξάρτητα προς τις θρησκευτικές πεποιθήσεις μας, να απαιτήσουμε να μπουν φραγμοί στην διάδοση του Ισλαμισμού. Οφείλουμε να ξεχωρίσουμε το Ισλάμ και τον πολιτισμό που κληροδότησε στην ανθρωπότητα από το τρομακτικό προσωπείο του Ισλαμισμού, που έχουν κατασκευάσει Σαλαφίτες και θεοκρατικοί Σιΐτες και να αρνηθούμε να πέσουμε στη μέγγενη της ισλαμοφοβίας που τοξινώνει τις κοινωνίες μας….

Ahmet Hacıosman çiftçi destek programlarını sordu Rodop PASOK milletvekili Ahmet Hacıosman Tarım Kalkınma Bakanlığı’na hitaben sunduğu soru önergesinde, çiftçileri desteklemeye yönelik programların ilan edilmesini istedi. Soru önergesi şöyle: Protokol No.:11995/18.06.2013 SAYIN: Tarım Kalkınma ve Gıda Bakanı KONU: Çiftçileri desteklemeye yönelik programların ilan edilmesi. Tarım Kalkınma Programı 2007-2013 çerçevesinde yer alan Önlem 112 “ Yeni Çiftçi Programı” ve Önlem 113 “Çiftçilerin ve Tarım İşçilerinin Erken Emekliliği” gibi programlar çiftçilerimiz tarafından büyük ilgi gördü. “Yeni Çiftçi Programı” tarım sektörüne genç çiftçi kazandırarak, “Erken Emeklilik Programı” ise, çiftçilerimize emeklilik yaşını beklemeye gerek kalmadan emekli olma imkanı sağladığından dolayı, her iki Önlem de, tarım sektöründe varolan yapısal sorunların giderilmesi yönünde büyük katkı sağlamıştır. Hem tarım sektörünün hem de çiftçilerimizin bu Önlemlerden ortak fayda sağlıyor olması, bu Önlemlerin başarıya ulaşması yönündeki tek garantidir. Bu tür faaliyetlerin, tarım sektörünün yeniden düzenlenmesi ve çiftçilerimizin desteklenmesi yönünde sağlayacağı katkılar son derece önemlidir. Yukarıdakiler doğrultusunda, SAYIN BAKANA SORULUR: 1. Tarım Kalkınma Programı 2007-2013 sona erdiği zaman, yeni çiftçilerin tarım sektörüne kazandırılması ve üreticilerin erken emekli olabilmesi yönündeki yeni Bakanlık düzenlemeleri neler olacaktır? 2. Önlem 112 ve 113 gibi faaliyetlerin içeriğine sahip faaliyetleri, yeniden ilan etmeyi düşünüyor mu?

Azınlıkça

27

İşsizlik Batı Trakya gençlerini tütüne yönlendiriyor 28

Azınlıkça



Rodop ilinde 56.000 dönüm İskeçe ilinde ise 20.000 dönüm tarlaya basma tipi tütün ekilirken, İskeçe’de ayrıca 300 dönüm tarlaya da virgina tipi tütün ekildi.



İşsizlik nedeniyle bölgedeki birçok genç bu yıl tütün üreticiliğine yöneldi. Tütün üretimin artmasındaki bir diğer faktör de Philip Morris ile hükümet arasında yapılan anlaşma.

Rodop - Evros Tütüncüler Kooperatifi’nin verilerine göre geçen seneye kıyasla bu yıl tütün üreticilerinin sayısında artış gözlemleniyor. Yunanistan’daki tütün üretiminin bu yıl % 30 oranında arttığı ortaya çıkarken, bölgede de RodopEvros Tütüncüler Kooperatifi’nin üyelerinin sayısının 5.400’den bu yıl 6.700’e yükseldiği gözlemlendi. Bu yıl Yunanistan’da 135.300 dönüm tütün ekildiği ortaya çıkarken, 132.000 dönüm tarlanın şark tipi – basma olarak da bilinen – tütün türüyle ekili olduğunu geriye kalan 3.300 dönüm tarlaya ise virgina tipi tütünle ekildiği belirtiliyor.

Rodop ilinde 56.000 dönüm İskeçe (Xanthi) ilinde ise 20.000 dönüm tarlaya basma tipi tütün ekilirken, İskeçe’de ayrıca 300 dönüm tarlaya virgina tipi tütün ekildiği ifade ediliyor. İşsizlik nedeniyle bölgedeki birçok gencin de bu yıl tütün üreticiliğine yöneldiği tespit edilirken, Batı Trakya bölgesiyle birlikte ülke genelinde tütün üretiminin bu yıl artmasında en önemli faktör olarak Philip Morris ile hükümet arasında imzalanan anlaşma gösteriliyor. Yerel basına açıklamalarda bulunan Rodop-Evros Tütüncüler Kooperatifi Başkanı Esat Hüseyin tütün

primlerinin önemine dikkat çekerken “Eğer primsiz tütün üretimine devam edersek, ailelerimize bakamayacak duruma geliriz. İstesek bile tütün ekemeyiz” diyor. Tarım Bakanlığı’nın Philip Morris şirketi ile imzaladığı anlaşmaya da değinen Esat Hüseyin “Bu gelişme birçok gencin tütün üretimine dönmesini sağladı. Ancak fiyatlar hâlâ çok düşük. Tütünler bizim tarafımızdan şirketlere verilecek ve Philip Morris tütünümüzü bu şirketlerden alacak. Arabulucuların olması, fiyatları düşük tutuyor. Eğer tütünler doğrudan Philip Morris’e verilebilseydi tütün üreticileri kilo başına en azından 1 euro kazanırdı” ifadelerine yer veriyor. Bölgede ortalama bir tütün üreticisinin yaklaşık 8-10 dönüm tütün ektiğini anlatan Rodop-Evros Tütüncüler Kooperatifi Başkanı “Yaklaşık 1 ton tütün elde eden bir üreticinin tütünün kilosunu 4,5 euro’dan sattığını göz önünde bulundurursak, kalan kâr çok az. Üretim maliyeti de arttı. Bir kilo tütünün üretim maliyeti 2 euro’yu buluyor. Biz oradan kaybediyoruz ve o yüzden sektörümüz desteklenmeli” dedi.

Azınlıkça

29

Abdülhalim Dede’nin halleri!.. Ciddiye aldığımız için değil, “Azınlıkça Online” internet sitemizden ismen yazısında bahsettiği için cevap vermemiz icap etti. Abdülhalim Dede yaptığı haberle bir kez daha göz göre göre hakkımızda yalan söylemiş. “Meğerse biz, akıllı cep telefonu uygulamamızla sizlerin her şeyinizi gözetliyormuşuz!!!” Abdülhalim Dede’nin teknoloji yoksunu olduğu aşikâr. Zaten bizim hakkımızdaki bu komik iftirasının ardından kendisine Facebook’tan tepkiler gelince, bunu mecburen itiraf etti.

Bilgisayar konularında cahilim:

Şimdi, kendisinin teknolojiden anlamadığını açık bir şekilde itiraf eden Abdulhalim Dede, sırf Azınlıkça’ya duyduğu o durdurulamaz kıskançlıktan dolayı, yine bilmediği bir alana el atıyor ve Azınlıkça’nın akıllı cep telefonları uygulaması ile insanların özel hayatlarını ve özel mesajlaşmalarını dinlediğini, gördüğünü, kaydettiğini iddia ediyor!

Abdulhalim Dede’nin gülünç iddiası:

Teknolojiden anlayanlar lütfen bizi affetsin. Çünkü cep telefonu uygulamalarını bilenler ve bizim programımızı gören konunun uzmanları, Abdulhalim Dede’nin bizim mobil uygulamamız aleyhinde Trakya’nın Sesi Gazetesi’nde yazdığı o komik habere gülüp geçiyorlar. Ancak Abdulhalim Dede’nin Azınlıkça’ya duyduğu kıskançlık ve kin yüzünden attığı bu gülünç iftiraya, olur da akıllı cep telefonu uygulamalarını iyi bilmeyenler vardır düşüncesiyle cevap vermeyi uygun buluyoruz. Bu arada Abdülhalim Dede’nin konuyu bilmeden yazdığı iftirasının Azınlıkça’nın akıllı cep telefonu uygulamalarından sadece Android ile ilgili olduğunu da biz ifşa edelim. :) 30

Azınlıkça

Android uygulamasının ne olduğunu bilmeyen, ancak bize saldırmak uğruna başkasının sözüyle hareket eden Abdülhalim Dede’ye Android uygulamasının ne olduğunu dileriz bilen biri teknik olarak anlatır!

İŞTE GERÇEK! Gelelim olayın teknik boyutuna! Abdülhalim Dede’nin attığı gülünç iftiranın ardından Azınlıkça Grubu olarak akıllı cep telefonu uygulamalarımızı yaptırdığımız başarılı üniversite öğrencisi Burhan Şakiroğlu’nun yayınlamamız amacıyla gönderdiği açıklaması şu şekildedir: “Adım Burhan Molla Şakiroğlu. Patra Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği bölümünde öğrenim görüyorum. Bundan yaklaşık 6 ay önce Azınlıkça ekibi benden Azınlıkça internet sitesi için akıllı cep telefonu uygulaması yapılmasını rica ettiler. Kısa sürede nasıl gerçekleştirebileceğimizi araştırdıktan sonra, hazır uygulama kiralayan şirketlerden biri ile (conduit şirketi), sunduğu program hizmetini kiraladık. Kiraladığımız bu hizmeti kullanıcılara ulaştırabilmek amacıyla android işletim sistemi telefonları için (Google Play), iPhone ve iPad için de (App Store) marketlerinde yer kiralanması gerekiyordı. Bunlar için ayrı ayrı host kiralanması gerekmektedir. Tüm bu işlemler şahsen kendi hesabım altında yapılmıştır. Dolayısıyla Azınlıkça ekibinin uygulamaya herhangi bir erişimi yoktur. Söz konusu marketlerde bir cep telefonu uygulamasının yer alabilmesi için belirli şartları ve koşulları vardır. Bu şartlar uygulamanın sahibi tarafından değil, bihassa market sahiplerinin şart ve koşullarıdır. Bu koşullar, uygulamayı yayınlayanlar için de vardır, uygulamayı kullananlar için de vardır. Zaten biraz internet ve teknoloji bilgisi olan da bunların ne anlama geldiğini çok iyi bilir. Çünkü özellikle internet dünyasında attığınız her adım için şart ve koşulları başta kabul ediyorsunuzdur demektir. Azınlıkça uygulaması kullanım şartları ve koşulları da benzer uygulamalar ile aynıdır. Bunu da marketlerin benzer uygulama kullanım şartlarıyla kıyas eden kolayca görebilir. Azınlıkça’nın mevcut uygulamasıyla cep telefonlarınızdaki fotoğraflara, videolara, ses kayıtlarına ve diğer

uygulamalarınıza erişebilme durumu siz isteseniz bile yoktur. Zaten uygulamayı indirdiğinizde, tıpkı diper uygulamalarda olduğu gibi, sizden fotoğraflarınızı ve videolarınızı paylaşmak için ayrıca izin istenmektedir. Ve siz ancak onay verdiğiniz takdirde bu uygulamalar sizin paylaşmak istediğiniz fotoğraf ve videoları veya ses kayıtlarını veya diğer bilgileri paylaşabilir. Tıpkı en çok bilinen Facebook veya Twitter uygulamalarında olduğu gibi. Oysa Azınlıkça’nın uygulamasında böyle bir bölüm dahi bulunmamaktadır. Ancak market sahibi olan Google bütün uyarıları yaparak program indirenlerin daha sonra kendisini dava etmesinin önüne geçmek amacıyla bu şartnameye her türlü uygulamanın rızanızla paylaşımının yapılabilineceğini belirtmektedir. Azınlıkça’nın akıllı cep telefonları uygulamalarıyla A’dan Z’ye şahsen ben ilgilendiğim ve geliştirdiğim

için böyle bir açıklama yapma gereğini duydum. Saygılarımla Burhan Molla Şakiroğlu Şimdi bu cevaptan sonra Abdülhalim Dede utanır mı, bizlerden özür diler mi? Eski iftiralarından edindiğimiz tecrübelerimiz doğrultusunda özür dileyeceğini sanmıyoruz. Zaten kin ve nefret duyguları bir insanı ele geçirmeye görsün! Beyaz renkteki bir duvar için bile kasten siyah dedirtir insana! Ancak bilgisayar mühendisliği bölümünde üniversite talebesi olan Burhan Molla Şakiroğlu’na attığı iftiranın lekesi Abdülhalim Dede’nin üzerinde kalacaktır, o istediği kadar görmezden gelse bile! *

BİR CEVAP DA ALİ HÜSEYİN’DEN Bu arada akıllı cep telefonlarına uygulama ve program hazırlayan konunun uzmanı ayrıca kendisiyle Azınlıkça ailesi olarak hiçbir bağımızın olmadığı Sayın Ali Hüseyin’in Abdülha-

lim Dede’nin gülünç haberine verdiği cevapları da aktaralım. Ne diyelim? Abdülhalim Dede’ye ahir hayatında esenlikler diliyoruz. İşi zor!

Azınlıkça

31

SİGARAYA YENİ VERGİ YOLDA! Ulusal Sağlık Hizmetleri Kurumu’ndaki (EOPPY) bütçe açığının bir bölümünü kapatmak amacıyla hükümetin sigaraya yeni vergi getirmeyi planladığı gündeme geldi. SKAI televizyon kanalına konuşan EOPPY Başkanı Lefteris Papageorgopoulos kurumun bütçe açığının bir bölümünü kapatmak amacıyla düşünülen senaryolar arasında sigaraya yeni vergi getirilmesinin de bulunduğunu dile getirdi. Bütçe açığı nedeniyle sigortalılara yönelik hizmetlerin kesilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını ifade eden Papageorgopoulos

32

Azınlıkça

“sağlık için yapılan harcamaların pazarlık kaldırmadığını” vurguladı. EOPPY’nin sağlık harcamalarının 2012 ve 2013 yılları arasında önemli ölçüde azaldığına dikkat çeken Lefteris Papageorgopoulos, EOPPY’ye dahil olan 11 sigorta fonunun toplam bütçesinin 2012 yılında 11 milyar euro olduğunu ve 2013’te bu rakamın neredeyse yarıya düşürülerek 6,13 milyar euro’ya indirildiğini belirtti. “Bu açık değil, biz buna çaba diyoruz, çünkü durumu toparlayabilmek için kan kustuk” diye konuşan EOPPY Başkanı istifa edeceği yönündeki söylentiler hakkında ise

“Antonis Samaras’a büyük bir teşekkür sunarak koltuğunu bugün bile bırakmaya razı olduğunu” ifade etti.

19 okul ya kapanıyor ya da derecesi düşürülüyor Maliye ve Eğitim Bakanlıklarının ortak kararıyla Doğu Makedonya Trakya Eyalet’inde toplam 19 ilkokul ve anaokulunun kapatıldığı veya derecelerinin düşürüldüğü bildirildi. Yunanistan Maliye Bakan Yardımcısı Hristos Staykuras ve Eğitim Bakan Yardımcısı Theodoros Papatheodorou’nun imzaladığı kararla 2013-2014 eğitim-öğretim yılından itibaren derecesi düşürülecek okullar şöyle: İlkokullar: 1. Drama 10’uncu Devlet İlkokulu – 9 sınıflı ilkokuldan 8 sınıflı ilkokul kategorisine 2. Ferecik (Feres) 1. Devlet İlkokulu – 9 sınıflı ilkokuldan 8 sınıflı ilkokul kategorisine

3. Ferecik 3. Devlet İlkokulu – 10 sınıflı ilkokuldan 7 sınıflı ilkokul kategorisine 4. Tihero İlkokulu – 9 sınıflı ilkokuldan 6 sınıflı ilkokul kategorisine 5. Kastanyes İlkokulu – 6 sınıflı okuldan 4 sınıflı okul kategorisine 6. Neo Sidirohori İlkokulu – 6 sınıflı okuldan 3 sınıflı okul kategorisine Anaokulları: 1. Volaka Anaokulu – 2 sınıflı anaokulundan 1 sınıflı anaokulu kategorisine 2. Drama 26. Anaokulu – 2 sınıflı anaokulundan 1 sınıflı anaokulu kategorisine Gelecek yıldan itibaren

kapatılacak ilkokul ve anaokulları ise şöyle: 1. İskeçe 16. Devlet İlkokulu (2 öğretmen) 2. Tam gün eğitim veren Rodop İli Balabanköy (Dialambi) Devlet İlkokulu (4 öğretmen) 3. Rodop İli İmaret (İmeros) Devlet İlkokulu (1 öğretmen) 4. Tam gün eğitim veren Hacılar (Proskinites) Devlet İlkokulu (3 öğretmen) Anaokulları:



Doğu Makedonya Trakya Eyaleti’nde 19 ilkokul ve anaokulunun kapatıldığı veya dereceleri düşürüldü 4. Rodop Meşe (Mesi) Anaokulu (1 öğretmen)

1. Evros Protoklisi Anaokulu (1 öğretmen)

5. Rodop Karakurcalı (Krovili) Anaokulu (1 öğretmen)

2. Evros Neohori Anaokulu (1 öğretmen)

6. Rodop Bekirli (Pelekiti) Anaokulu (1 öğretmen)

3. Evros Komara Anaokulu (1 öğretmen)

7. Rodop Bayatlı (Paguria) Anaokulu (1 öğretmen) Azınlıkça

33

M e d r e s e - i H a y r i y e ’d e mezuniyet töreni gerçekleştirildi Gümülcine Hayriye Medresesinde 2012-2013 ders yılı mezuniyet töreni gerçekleştirildi. Gümülcine’deki eski Rex sineması salonunda 20 Haziran Perşembe günü gerçekleşen törene öğrenci velileri, medrese hocaları ve okul yönetiminin yanı sıra, Gümülcine Belediye Başkanı Yorgos Petridis, Rodop Eyalet Başkan Yardımcısı Pavlos Damianidis, Eğitim Bakanlığı Dinişleri Genel Sekreteri Yorgos Kalancis, Doğu Makedonya Trakya Eğitim Müdürü Savvas Melissopulos, Azınlık Okulları Koordinatörü Nikos Papageorgiu, Rodop-Evros S.Ö.P.A Mezunu Öğretmenler Derneği Başkanı Mehmet Derdiman, Rodop SİRİZA milletvekili Ayhan Karayusuf ’u temsilen Hakan Mümin, Rodop PASOK milletvekili Ahmet Hacıosman’ın temsilcisi, Gümülcine atanmış Müftüsü Hafız Cemali Meço, ve Dışişleri Bakanlığı Trakya Siyasi İşleri Birimi Müdürü Nikos Piperingos, katıldılar.

34

Azınlıkça

Törende bir açılış konuşması gerçekleştiren Medrese-i Hayriye Müdürü Sabri Boşnak, öğrencilere gelecekteki eğitim hayatlarında başarılar dileyerek mezun olan öğrencilerin Kur’an ve ilim yolundan ayrılmama-

öğrencilere diplomalarını takdim etti. Mezunlara ayrıca Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kuran-ı Kerim Meali ile okul birincisine Kuran-ı Kerim Şifa Tefsiri, ikici gelen öğrenciye Siyer Ansiklopedisi üçüncü dereceye giren öğrenciye

ları gerektiğini vurguladı.

ise Hayatüs Sahabe adlı eserler hediye edildi.

Tören kapsamında mezun olan öğrenciler Kuran-ı Kerim tilaveti, şiir, nat ve ilahiler okudular. Tören sonunda okul hocaları mezun olan

Misafirlere daha sonra Kayalı Öğrenci Yurdunda etli pilav ikram edildi.

Azınlıkça

35

Celal Bayar Lisesi’nde mezuniyet töreni gerçekleştirildi Gümülcine’deki Celal Bayar Azınlık Lisesi son sınıf öğrencileri için mezuniyet töreni düzenlendi. 19 Haziran Çarşamba akşamı Gümülcine’de düzenlenen törenle mezun olan öğrenciler diplomalarını aldı. Bu yıl Celal Bayar Lisesi son sınıfta öğrenim gören 60 öğrencinin tamamı mezun olmayı başardı. Etkinliğin açılış konuşmasını Celal Bayar Azınlık Lisesi Encümen Heyeti Başkanı Mehmet İsmail yaptı. Daha sonra Celal Bayar Azınlık Lisesi Müdürü Tunalp Mehmet, Müdür Yardımıcısı Yorgos Maretis, Azınlık Eğitimi Koordinatörü Nikos Papageorgiu’nun yanısıra Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosu İlhan Şener adına başkonsolosluk memurlarından Serdar Karapaça ve milletvekili Ahmet Hacıosman adına da sekreteri Emel Hacı Şerif selamlama konuşma36

Azınlıkça

ları yaptılar. Mezun olan öğrenciler arasında 20 üzerinden 19,6 ortalamayla Şule

Hasan isimli öğrenci birinci olurken, 18,9 puanla Levent Mahmut İsma-

il ikinci ve 18,5 ortalamayla Fatma Adem üçüncü olmayı başardı. Etkinlik çektirilen hatıra fotoğrafı

ve havai fişekle gösterisi ile son buldu.

Gümülcineli cerrah adam öldürmeden suçlu bulundu! Gümülcine (Komotini) Üç Hakimli Ceza Mahkemesi Gümülcineli cerrah Dimitris Gimnopulos’u ihmalli davranıştan adam öldürme suçundan 44 ay ertelemeli hapis cezasına çarptırdı. Trakya Dimokrityos Üniversitesi sekreteri Eleftheros Tsitsopulos’un 27 yaşındaki oğlu Yorgo’nun geçirdiği bağırsak operasyonu sonrası hayatını kaybetmesi üzerine ailenin operasyonu gerçekleştiren

Gümülcineli emekli doktor Dimitris Gimnopulos aleyhine açtığı dava neticelendi. Yerel basında çıkan habere göre, Gümülcine Üç Hakimli Ceza Mahkemesi, emekli cerrahı ihmalli davranıştan adam öldürme ve hastanın geçmişi ile ilgili kamu evrakına sahte onay vermekten suçlu buldu. Dr. Gimnopulos 44 ay ertelemeli hapis cezasına çarptırılırken, Trakya SOS Çocuk Köyü’ne 5 bin euro

yardım yapma şartı da hapis cezasının ertelenmesi için şart koşuldu.

site Hastanesi’nde 72 gün sonra hayatını kaybetmişti.

27 yaşındaki Yorgos Tsitsopulos bundan üç yıl önce Dimitris Gimnopulos tarafından Gümülcine Hastanesi’nde bağırsak ameliyat edilmiş, ailesinin iddiasına göre doktor Gimnopulos’un ihmali üzerine de genç hasta septisemiye (kan zehirlenmesi) maruz kalmış ve acilen sevk edildiği Dedeağaç (Alexandroupoli) Üniver-

Mahkemenin kararının ardından açıklamada bulunan Yorgo’nun babası Eletherios Tsitsopulos “Dimitrin’in kurban edilişinin Yunanistan halkının vicdanında alarm etkisi yapmasını ümit ediyoruz ve toplum ve toplumun önde gidenlerinin kaderlerine boyun eğerek bir sonraki kurbanı beklememeleri gerekir” ifadelerini kullandı.

Milletvekili Karayusuf Azerbaycan Konsolosu Hüseyinov’u ağırladı Rodop SYRIZA milletvekili Ayhan Karayusuf ’un Azerbaycan Konsolosu Anar Hüseyinov’u Atina’daki bürosunda ağırladığı bildirildi. Milletvekili Karayusuf ’un bürosunda yapılan basın açıklamasında, “SYRIZA Partisi Azerbaycan Dostluk Grubu Üyesi olan Milletvekili A. Karayusuf, Atina Azerbaycan Konsolosu Anar Hüseyinov’la görüştü. Milletvekili Ayhan Karayusuf ’un Atina’daki makamında yapılan görüşmede, Güney Avrupa ülkelerinde barış ve ülkeler arasında ortak çalışmaların yapılması esas gündem maddesiydi. Ayrıca Karayusuf ile Hüseyinov, Yunanistan ve Azerbaycan arasında olan ilişkileri değerlendirdiler ve bu ilişkilerin daha da sağlam ve güçlü kılınması için uğraş göstereceklerini bildirdiler. Bunun dışında SYRİZA’nın siyasi yapılanması ile ilgili sohbet esnasında Karayusuf, ülkemizin bugünkü kriz döneminden kurtulabileceğini belirterek, Temmuz ayında yapılacak olan kongrede SYRİZA’nın bütün bileşenleri tek çatı altında toplanıp, bugünkü bu kötü siyasi durumu devirmeyi başaracaktır, dedi. Azeri konsolos ayrıca milletvekili Ayhan Karayusuf ’u Atina’da Hilton Oteli’nde düzenlenecek olan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kuruluş Yıl Dönümü kutlamalarına davet etti.” ifadeleri kullanıldı.

Kozlukebir Belediyesi’nin İLK BAYAN BAŞKAN YARDIMCISI

ESRA ALİÇAVUŞ

Kozlukebir Belediyesi’nde ilk bayan meclis üyesi olma özelliğine sahip Esra Aliçavuş, şimdi de Kozlukebir Belediyesi’nin ilk bayan başkan yardımcısı oldu. 2010 yerel seçimlerinde İbrahim Şerif ’in Gelecek Listesi’nden Sirkeli köyünden meclis üyesi adayı olan Esra Aliçavuş, aldığı oylarla bir ilki başararak bölgede seçilen ilk bayan meclis üyesi olmuştu. Kozlukebir Belediye Başkanı İbrahim Şerif yaptığı atama ile birkaç ay önce üniversite eğitimini tamamlayan Esra Aliçavuş’u belediye başkan yardımcılığı görevine getirdi. Azınlıkça

37

Papandreou’dan acı itiraf Yunanistan için ilk memoranduma 10 dakikada karar verildi Sabık Başbakan Yorgo Papandreou, Edinburgh’ta düzenlenen TED konferansında yaptığı konuşmada AB ve IMF’nin Yunanistan’a uyguladığı ilk memorandumla ilgili alınan kararların piyasaların baskısı altında sadece 10 dakika içinde alındığını itiraf etti. Konuşmasında ekonomik krizle mücadele çerçevesinde Yunanistan için imzalanan ve bugüne dek her kesim tarafından yoğun şekilde eleştirilen ilk memorandumla ilgili kararların nasıl dramatik bir şekilde alındığını anlatan sabık Başbakan Yorgo Papandreou, cunta baskısını bugün piyasaların hükümetlere uyguladığı baskılarla kıyasladı. İşte Yorgo Papandreou’nun konuşmasının ilgili bölümleri: “2010 Nisanı, bir Pazar gecesi, Avrupalı ortaklarımla toplantıdayız. Yunanistan’ın Başbakanı henüz seçilmiştim. Ancak, ülkemin bütçe açığının bir önceki hükümet tarafından seçimlerden birkaç gün önce resmi olarak açıklandığı şekilde yüzde 6 değil de yüzde 15,6 olduğunu maalesef keşfetme ayrıcalığına sahip oldum. Bize zaman verilmedi. Kendinizi Brüksel’de müzakere masasında hayal edin. Çok zor müzakereler, ilerleme çok ağır ve tansiyon çok yüksek. Saat gece 2’ye 10 var. Bir Başbakan bağırıyor: - Acele edin, sadece 10 dakikamız var Ona soruyorum: Neden? Çok önemli kararlar almamız gerekiyor, zamana ihtiyacımız var. Bir diğer Başbakan olaya müdahale ediyor ve diyor: - Şimdi bir anlaşma sağlamamız gerekiyor. 10 dakikaya kadar Japonya’daki 38

Azınlıkça

piyasalar açılıyor ve dünya ekonomisinde bir felaket olacak. Böylece 10 dakika içerisinde hızlı bir şekilde anlaşma sağladık. Bu kez hepimizin kafasına silah dayayan askerler değil piyasalardı”. Papandreou sözlerinin devamında bu kısa ve baskı içerisindeki konuşmaları takip eden dakikalarda hayatının en zorlu ve acılı kararlarını aldığını ifade ederken “Bu kararlar benim için acı vericiyken, vatandaşlarım için daha da acılıydı. Birçok kez ekonomik krizin sorumlusu olmayanlar için ağır kemer sıkma önlemleri alındı. Bu fedakarlıklar sayesinde Yunanistan iflas etmekten ve eurodan çıkmaktan kurtuldu. Euro Bölgesi dağılmaktan kurtuldu. O zamanlar Yunanistan’ın euro krizine yol açtığını söylüyorlar ve beni tetiği çekmekle suçluyorlardı. Ancak, sanırım üç yıl sonra, bugün birçok kişi Yunanistan’ın uluslararası sistemdeki birçok sorunun ve derin zayıflıklarının bir semptomu olduğu konusunda hemfikirdir” şeklinde konuştu. Yunanistan’ın eski Başbakanı Papandreou sözlerinin devamında ise “Brüksel’de hepimiz tekrar ve tekrar umutsuzca ortak çözümler bulmaya çalışıyorduk. O zaman anladım ki hiçbir

lider daha önce benzer bir krizle karşı karşıya kalmamıştı. O zaman Avrupa ‘Uzo içen ve zorba dansı yapan ahlaksız, tembel Yunanlıları cezalandırın’ dedi. Bu işlerine gelen fakat dayanağı olmayan ve stereotipi bir davranıştı” ifadelerine yer verdi ve ekledi: “Böylece, birçok liderin – kendimi bunların dışında tutmuyorum – vatandaşlarının güvenini kaybetmesi ilginç bir gelişme değildi. Bu yüzden Yunanistan referandum yapılmasını ve Yunanların kurtarma paketinin şartları konusunda karar vermesini istedim. Ancak birçok Avrupalı lider büyük tepki vererek ‘Bunu yapamazsın çünkü piyasalar delirecek’ dediler. Ben de kendilerime ‘Piyasaların güvenini kazanmadan önce vatandaşların güvenini kazanmalıyız’ diye cevap verdim.”

YENİ KABİNE AÇIKLANDI ND ve PASOK yola devam ediyor Başbakan Antonis Samaras ile hükümet ortağı PASOK Partisi Genel Başkanı Evangelos Venizelos bir araya gelerek yeni kabineyi belirlediler. DİMAR’ın hükümetten ayrılmasıyla başlayan NDPASOK koalisyon hükümeti döneminde yeni kabine şu isimlerden oluşuyor: Başbakan: Antonis Samaras Başbakan Yardımcısı: Evangelos Venizelos Dışişleri Bakanı: Evangelos Venizelos Dışişleri Bakan Yardımcısı: Dimitris Kurkulas Yurtdışı Yunanlılardan Sorumlu Bakan Yardımcısı: Akis Gerontopulos Maliye Bakanı: Yannis Stournaras Maliye Bakan Yardımcısı: Hristos Staykuras Maliye Bakan Vekili: Yorgos Mavraganis Milli Savunma Bakanı:

Dimitris Avramopoulos Milli Savunma Bakan Yardımcısı: Fofi Gennimata Milli Savunma Bakan Vekili: Athanasios Davakis İçişleri Bakanı: Yannis Mihelakis İçişleri Bakan Yardımcısı: Leonidas Grigorakos İdari Reform Bakanı: Kiryakos Mitsotakis İdari Reform Bakan Yardımcısı: Evi Hristofilopulu Kalkınma ve Rekabetçilik Bakanı: Kostis Hatzidakis Kalkınma ve Rekabetçilik Bakan Yardımcıları: Athanasios Skordas ve Panayotis Mitarakis Altyapı ve Ulaştırma Bakanı: Mihalis Hrisohoyidis Altyapı ve Ulaştırma Bakan Yardımcısı: Mihalis Papadopulos Eğitim ve Dinişleri Bakanı: Konstandinos Arvanitopulos Eğitim ve Dinişleri

Bakan Yardımcıları: Konstantinos Gulekas ve Simos Kedikoglu Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı: Yannis Maniatis Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı: Stavros Kalafatis Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakan Vekili: Asimakis Papageorgiu Çalışma Bakanı: Yannis Vroutsis Çalışma Bakan Yardımcısı: Vasilis Gegeroğlu Denizcilik ve Ege Bakanı: Miltiadis Varvitsiotis Turizm Bakanı: Olga Kefaloyanni Adalet Bakanı: Haralambos Athanasiou Sağlık Bakanı: Adonis Georgiadis Sağlık Bakan Yardımcısı: Antonis Bezas Sağlık Bakan Vekili: Zeta Makri Tarım Kalkınma Bakanı: Athanasios Tsaftaris Tarım Kalkınma Bakan

Yardımcısı: Maksimos Harakopulos Kamu Düzeni ve Vatandaşı Koruma Bakanı: Nikos Dendias Kültür Bakanı: Panos Panayotopoulos Spordan Sorumlu Bakan Yardımcısı: Yannis Andrianos Makedonya – Trakya Bakanı: Theodoros Karaoğlu Devlet Bakanı: Dimitris Stamatis Hükümet Sözcüsü: Simos Kedikoğlu ERT’ten Sorumlu Bakan Yardımcısı: Pantelis Kapsis Yeni değişiklikler sonrasında bakanlıkların sayısı 17’den 19’a yükseldi. Eğitim ve Kültür Bakanlığı iki ayrı bakanlığa bölünürken, Kalkınma, Altyapı, Ulaştırma ve Ağ Bakanlığı da Kalkınma ile Altyapı ve Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere ikiye bölündü. Azınlıkça

39

www.azinlikca.net

Azınlıkça’dan iPhone, iPad ve Android uygulaması

iPhone ve iPad uygulaması

Azınlıkça’nın yeni uygulaması sayesinde artık iPhone, iPad, Android sistemli cep telefonları veya tablet bilgisayarlarınızdan Azınlıkça Online haber sitesinin Türkçe ve Yunanca haberlerini ve Azınlıkça Dergisi’nin köşe yazarlarının makalelerini okuyabilir, Azınlıkça’nın Twitter ve Facebook hesaplarını takip edebilirsiniz. 40

Azınlıkça

Android uygulaması

Verilen barkod dışında iPhone veya iPad’iniz için App Store’da “azinlikca” kelimesini aratarak uygulamayı indirebilirsiniz.

www.azinlikca.net

Smile Life

When life gives you a hundred reasons to cry, show life that you have a thousand reasons to smile

Get in touch

© Copyright 2015 - 2024 PDFFOX.COM - All rights reserved.